mesai -I- 11 şubat 2017

11 Şub 2017




raymond carver, şurada yazmak üzerine yazıyor: "...V. S. Pritchett'a göre, kısa öykü "yürüyüp geçerken gözün köşesine takılan şeydir." Cümlenin "takılma" bölümüne dikkat edin. Önce takılma gelir. Ardından bu takılışa hayat verilir, anı aydınlatan bir şeye dönüştürülür ve eğer şanslıysak -yine bu aynı sözcük- bu takılış daha ileri noktalara ulaşan sonuçlara ve anlamlara ulaşır. Kısa öykü yazarının görevi vargücüyle bu takılışı süslemektir."

orhan gazi ertegin: "FETÖ davası üzerine: gerçek bir hesaplaşma için yeniden inşa"

şurası çizgi roman okurları için bir hazine.

en hoş yerli çizgi roman bloglarından biri olan gargamel'in mekanı'nda "plote müzesi" diye bi şeyden bahsediliyor. fransızların meşhur çizgi roman dergisi plote'da bi ara 'picasso, matisse gibi büyük ressamlar çizgi roman çizselerdi nasıl bi şey ortaya çıkardı' esprisinden hareketle hazırlanan ve genellikle derginin arka kapağında yayınlanan işlerin genel adıymış plote müzesi. hep aynı hikaye ("kırmızı başlıklı kız") büyük ressamları 'taklit edilerek' tekrar takrar çizilmiş. şurada bi kaç örnek var.

umberto eco, faşizmin özündeki 14 özelliği sıralamış. (listeyi özetleyip çeviren kaan h. ökten.)
-gelenek kült haline getirilir
-modernizm reddedilir
-sırf eylemde bulunmak için eylemde bulunulur
-fikir ayrılığı hainlik diye görülür
-farklılıklar korkutucudur
-orta sınıfa ve dertlerine hitap edilir
-komplo saplantısı vardır
-düşmanın gücü nesnel olarak değerlendirilemez
-yaşam mücadele içindir
-halk elitizmi uygulanır
-flerkes kahraman olmak için eğitilir
-maçoluk hakimdir
-seçmeli popülizm uygulanır
-orwellci Yenidil kullanılır

şu filmi çok seviyorum.

antik yunan süper bi yunan'dı. okumaya bayılıyoruz. ama dinlemek? platonlar falan ne dinlerdi? binlerce yıldır duyulmayan antik yunan müziği, oxford üniversitesi’nde klasik müzisyen ve bir öğretmen olan armand d’Angour tarafından hayata döndürülmüş. yazı ve müzik için şuraya.

ne zamandan beri kutsal kitaptan yüz çevirdin? şeyden beri...

şurada dünyanın en havalı kitapevleri olduğu iddia edilen mekanlara dair bi yazı var. alberto manguel'e göre "ideal bir kütüphane nedir, nasıl yapılmalıdır?"

"nerede değilsem, orada iyi olacakmışım gibi gelir. " (baudeleire)

bu aralar tanıl bora'nın cereyanlar'ını okumaya başladım. (türkçe'yle ilgili tercihlerine gıcık olsam da.) kitabın bi yerinde, (batı, batılılaşma, batı karşıtlığı, batı endişesi vs) melih cevdet anday'ın, batı taklitçiliğine düşmeme endişesinin türkiye'de aydınları batı taklitçiliğinden daha tehlikeli bi taklitçiliğe sürüklediğinine dikkat çektiğine işaret ediyor tanıl bora.  anday bu taklitçiliğe “kendi kendimizin taklidi" ismini vermiş.  bu şöyle bi şeymiş: "mesela, osmanlı çağı camilerini, beton çağında, hiç biçim değiştirmeden üretmek."

şurada, felsefenin kısa tarihi'nde hannah arendt bahsinde geçen bi hikaye anlatılıyor. "soru sormayan adam: adolf eichmann" akedemisyenlerin üzerine plastik mermi, jop ve köpeklerle giden polis milleti okusun isterdim özellikle kötülüğün şeffaflığı'nı.  ama okumazlar. daha önce bu konuyla ilgili murakami'den de şöyle bi alıntı yapmıştım.

#hocamadokunma


yazıda kullanılan fotoğraf ‏@busrakisisi'ne ait: "Bunu internette bulmadım, İsfahan'da sanat okulu civarında dolanırken bir duvarda rastlayıp çekmiştim."


Share on :

Hiç yorum yok:

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah