Bir makalenizde "teröristlerin, Batı medeniyetinin bir aynası olduğunu söylediniz. Bunu biraz açar mısınız?
Bu tabii benim, Samuel P. Huntington'ın popüler tezi "medeniyetler çatışması"na bir yanıtımdı. Bazı nedenlerden dolayı butezi doğru bulmuyorum. Günümüzde ırkçılık açıkça kültürel farklılıklardan kaynaklanıyor. Şöyle deniyor: "Ben kendi kültürümü istiyorum, seninki senin olsun." Günümüzde her sağ görüşlü kişi bunu söylüyor. Bu insanlar postmodern bile olabiliyorlar. Yani geleneklerin doğal olmadığını bilenve kültürün yapay olarak oluştuğundan haberdar olan insanlar yine de ırkçı düşüncelere kapılabiliyor. FBI'a göre ABD'de en az iki milyon radikal sağcı bulunuyor. Bazıları oldukça şiddet yanlısı. Kürtaj yapan doktorlara karşı olanlar veya Oklohoma saldırılarını yapanlar gibi. Bence bu, antiliberal ve şiddete yatkın bir tutumun Batı medeniyetlerinde büyüdüğünün bir kanıtı. Terörizmin zamanımızın bir aynası. Ve belli bir medeniyetin tekelinde değil.
İslam'a bakarken tarihe dönmeliyiz. Aslında eski Yugoslavya'ya bakmanın çok doğru olduğunu düşünüyorum. Niye Saraybosna en şiddetli çatışmalara sahne oldu? Çünkü etnik olarak eski Yugoslavya'nın en karışık bölgesiydi. Niye? Çünkü Müslümanların elindeydi ve tarihe baktığınızda en hoşgörülü olanlar onlardı. Diğer dinlerden topluluklarla beraber yaşayabilmişlerdi. Biz Slovenler ve Hırvatlar, Katoliktik ve Müslümanları yüzyıl önce kendi bölgemizden yollamıştık. Bu tarihi gerçek, İslam'ın şiddet içermediğinin bir kanıtı. Şimdi kendimize sormamız gereken niye Müslümanlığın terörist kanadının son zamanlarda yükseldiği. Hoşgörü ve köktenci şiddet arasındaki gerilim medeniyetimizin bir parçası.
Bir başka örnek alalım. CNN'de Başkan Bush'un, babası Afganistan'da pilot olan yedi yaşında küçük bir kızın mektubunu okuduğunu gördük. Mektupta küçük kız babasını sevdiğini ama gerekiyorsa babasını vatan için feda edebileceğini söylüyordu. Bush bunu "Amerikan vatanseverliği" olarak adlandırdı. Şimdi düşünelim. Aynı şeyi bir Afgan küçük kız yapmış olsa "Küçük çocukları nasıl maniple ediyorlar, ne köktencilik" deriz. Yani bu olayları algılamamızla ilgili bir şey. Başkaları yaptığında şoke olduğumuz bir şeyi kendimiz de yapabiliyoruz.
Yani çok kültürlülük ve köktencilik aynı madalyonun iki yüzü olabilir?
Hoşgörüye karşı hiçbir şey denemez. Çok kültürlü hoşgörüyü aldığınızda yanında başka şeyler de geliyor. Hoşgörü kavramı yanında zıt anlamını da getiriyor. Hoşgörü kavramı hoşgörüsüzlüğü maskeliyor. Ekonomik sömürü, kültürel hoşgörü konusunda sorunlara yol açabiliyor. Julia Kristeva, "Kendi Kendimizin Yabancısıyız" adlı makalesinde başkalarına karşı hoşgörülü olamadığımızı çünkü kendi içimizdeki başkalaşmayı da hoşgörmediğimizi söylüyor. Burada bir kültürel indirgeme söz konusu.
Çok kültürlü hoşgörünün iki yüzlü bir tarafı var. Çünkü hoşgörü gösterdiğiniz kişiyi daha o anda "öteki"ne indirgiyorsunuz. "Öteki"ni kabulleniş sadece yeme-içme, dans kültürleri söz konusu olduğunda mümkün. Arkadaşlarım: "Hindulara saygı göstermeliyiz" diyor. Tamam. Peki, eski bir Hindu geleneği olan, kocası öldüğünde karısının da onunla yakılmasına ne diyeceksiniz. Buna da saygı gösterilecek mi? İşte burada sorunlar çıkıyor.
Birgün, 31 Mayıs 2004, Zizek'le yapılan bir röportajdan alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder