sevgi ve felsefe

1 Nis 2015

Nicole Eisenman, Sloppy Bar Room Kiss, 2011

Kâh sevgiyle toplanıp bir olur bütün şeyler,
Kâh da ayrılırlar yine tek tek nefretin kiniyle.

Ateş, su, toprak ve uçsuz yüksekliği havanın,
Uğursuz nefret, onlardan ayrı, ağırlıkça bir her yanda,
Ve sevgi aralarında, eşit olan ence boyca,
Sevgi doğuştandır deniyor insan organlarında,
Onunla beslenir sevişme arzuları, eş olurlar birbirlerine,
Haz ve sevinçtir verdikleri ad buna hem de Aphrodite.

Toprağımızla toprağı görüyoruz zira, suyumuzla suyu,
Hava ile de tanrıca havayı, ateşle yok edici ateşi,
Sevgiyi de sevgiyle, somurtkan nefretle de nefreti,
Tanrı hepsinden akıntılar olduğunu bütün yetişenlerin.
Empedokles, Antik Metinler, W. Kranz

...Aşkın bir istek olduğunu hepimiz biliriz. Öte taraftan, hattâ âşık olmayan kimselerin bile güzeli arzuladıklarını da biliriz. Öyleyse sevenle sevmeyeni nasıl ayırdedeceğiz? Sonra şu¬nu da unutmamak gerekir: Bizlerde, güden ve idare eden iki çeşit ilke vardır ve biz bunların gösterdikleri yoldan gideriz. Bunlardan biri hazlara doğuştan duyduğumuz istektir; öbürü kazanılmış bir kanaattir ki bize daha iyiyi özletir. Bu iki ilke içimizde bazen birbiriyle bağdaşır, bazen hiç bağdaşmaz, bazen de bunlardan biri ya da öteki ağır basar. Bize daha iyiyi aratan kanaat aklın kılavuzluğu ile üstün geldiği zaman bu egemenliğe ölçülülük denilir, içimizde hükmünü yürüten ve hazlara doğru bizi istediği gibi sürükleyen istek ise, böyle bir idareye de ölçüsüzlük adı verilir. Fakat bu ölçüsüzlüğün birçok adı vardır, çünkü birçok çeşitleri, birçok şekilleri olabi¬lir. Bu şekillerden hangisi sözünü geçiriyorsa hükmü altına aldığı insan buna göre adlanır. Böyle bir ad ne şereflidir ne de değerli...
Platon, Phaidros, 237-e/238-a


-Nedir öyleyse sevgi? Ölümlü bir varlık mı?
-Hiç de değil.
-Nedir öyleyse?
-Demin dedim ya, ikisi ortası, ölümlü ile ölümsüz arası bir şey.
-Evet ama ne?
-Büyük bir cin (Daimon) Sokrates, çünkü cin dediğimiz tanrı ile insan arası bir varlıktır.
-Ne iş görür bu cinler?
-İnsanlardan tanrılara, tanrılardan insanlara haberler, sözler götürüp getirirler, dileklerimizi, adaklarımızı onlar ulaştırır tanrılara, onlar getirir bize tanrıların buyruklarını, kurbanlarımızın karşılığını. Tanrı ile insan arasındaki boşluğu dolduran cinler, böylece bütünün bütünlüğünü kurarlar. Onlardan gelir bilicilerin bütün bilgisi, rahiplerin kurbanları, kehanetleri, falları, büyüleri, üfürükleri gereğince başarma sanatı. Aslında tanrı insana karışmaz, bu cinler araya girer, uykuda olsun, uyanıkken olsun, tanrılarla insanların buluşmalarını, konuşmalarını sağlarlar. Bütün bunları bilende tanrı soluğu vardır, yani o cinli biridir. Bunları değil de, başka şeyleri bilen, işi, sanatı ne olursa olsun, bir zanaatçı olmakla kalır. Bu cinler hem pek çok, hem de pek çeşitlidir. Sevgi de onlardan biridir.
-Peki, dedim, hangi anadan, hangi babadan gelmiş?
-Uzun sürer bunu sana anlatması, ama bir deneyeyim, Aphrodite dünyaya geldiği gün, bütün tanrılar bir şölende imiş. Zekâ’nın oğlu Bolluk (Poros) da aralarında imiş. Yemekten sonra Yoksulluk (Penia) şölenden payını istemeğe gelmiş, kapının önünde durmuş beklemiş. Tanrı şerbeti (nektar) ile sarhoş Bolluk, Zeus’un bahçelerine çıkmış ve bir yerde sızmış. Çaresizlik içinde yaşayan Yoksulluk, Bolluk’tan birçocuğu olmasını kurmuş, gitmiş yanına yatmış ve Sevgi'ye gebe kalmış. Aphrodite’nin doğduğu gün ana rahmine düştüğü için Sevgi bu tanrının kulu, yoldaşı olmuş. Aphrodite güzel, o da yaradılıştan güzele düşkünmüş.
Bolluk ve Yoksulluk’tan doğan Sevgi’nin talihi de ona göre olmuş. Sevgi her şeyden önce ve her zaman yoksuldur, çoklarının sandığı gibi hiç de öyle ince ve zarif değildir, tersine kabadır, pistir, evsiz barksız, yalın ayaktır; açıkta, dağda bayırda, kapı önlerinde, yol köşelerinde yatar kalkar. Ne yapsın anasına çekmiş, yoksulluktan kurtulamaz. Babasına çeken tarafı ile de hep güzelin, iyinin peşindedir; yürekli, atılgan, dayanıklıdır; yaman avcıdır, hep tuzaklar kurar; fikirlere, buluşlara düşkündür, ömrü kafa yormakla geçer; bilicilikte, büyücülükte eşsizdir. Aslında ne ölümlü, ne de ölümsüzdür. Bakarsın, aynı günde bolluk içinde gelişir, yaşar, birdenbire de ölür, sonra yine babasının tabiatı gereği bir çaresini bulup dirilir. Bir şeyin eline geçmesi ile elinden kaçması bir olur, öylece Sevgi hiç bir zaman ne yokluk içindedir, ne de varlık içinde.
Bilgi ve bilgisizliğin de ortasındadır. Bakın niçin: Tanrıların hiç biri bilgi ile uğraşmaz, bilgeliğe özenmez; çünkü zaten bilgedir. Bilgeliğe ermiş bir insan da artık bilgiyle uğraşmaz; bilgisizler de öyle, ne bilgi ile uğraşırlar, ne bilge olmaya özenirler. Bilgisizlik neden kötüdür? Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken, hepsini kendisinde toplamış sanır da ondan. Yoksun olduğunu bilmeyen kimse ne diye kendinde olmayanın peşine düşsün?
-Peki, Diotima, dedim; bilgeler de, bilgisizler de düşmezse bilginin peşine, kimler düşer?
-Artık bunu çocuk da bilir, ikisi ortasında olanlar düşer. Tabii Sevgi de onlar arasındadır. Bilgelik en güzel şeylerden biri, Sevgi de her güzelin sevgisi olduğuna göre, ister.istemez bilgelik dostu, filozof oluyor. Filozof olunca da, bilgelerle bilgisizler arasında yer alıyor. Bütün bunlar yaradılışından; bir babası var, her şeyi bilir, her şeyi bulur; bir annesi var, ne bir şey bilir, ne bir şey bulur. İşte bu cin böyle bir cindir, Sevgili Sokrates. Senin Sevgi üstüne yanlış düşüncelere saplanmış olman hiç de şaşılacak bir şey değil, çünkü senin söylediklerinden anladığıma göre, Sevgi’yi seven değil, sevilen bir varlık saymışsın. Sevgiyi o kadar güzel sanman da bundan geliyor herhalde. Gerçekten de sevilen güzeldir, incedir, en üstün, en mutlu varlıktır; ama sevenin özü öyle değil, şimdi sana anlattığım gibidir.
Platon, Şölen (Symposion), 202-d/204-c

-Sevgi sözü için de böyle. En geniş anlamıyla sevgi her iyi olanı ve bizi mutlu edeni arzulamaktır. Buduro büyük, o her parmağında bir hüner olan Sevgi. Ama insanlar bu arzuyu başka başka yollara çevirirler, kimi alış verişe, kimi bedenini sağlamlaştırmaya, kimi bilgisini genişletmeye düşkündür. Bunlarınkine sevme, kendilerine seven demiyoruz. Sevginin yalnız bir türlüsüne var gücüyle sarılanlar bir bütüne verilmiş adı alıyorlar; sevmek, sevgi, seven yalnız onlar için kullanılıyor.
-Doğru söylüyorsun sanırım.
-Sevmek, kendi yarısını aramaktır diyenler var, biliyorum. Ama ben derim ki, sevmek ne yarımı aramaktır, ne de bütünü, dostum, eğer bu yarım, bu bütün iyi şeyler değilse. İnsanlar kötü gördükleri yeri, kendi elleri ayaklan da olsa, kesmeğe razı olmuyorlar mı? Demek ki insan mutlaka kendin-den olan bir şeye bağlanmaz, ama her iyi olan şeyi kendi öz malımız, her kötü olanı da yabancımız sayarsak, o başka. Her ne olursa olsun, insanlar iyiden başkasını sevmezler. Yoksa sen böyle düşünmüyor musun?
Platon, Şölen (Symposion), 205 d-e

İnsanlarda sevgi ve saygıyı uyandıran iki şey vardır: Bir şeyin sizin olması, o şeyi sevmek.
Aristoteles, Politika

İnsanların çoğunda hoş şeyler çatışma halindedir, çünkü bunlar doğal yapıları gereği hoş değildirler, oysa güzeli sevenler için doğal yapıları gereği hoş olan şeyler hoştur. Erdeme uygun eylemler böyle eylemlerdir, hem erdemi sevenler için, hem de kendileri hoşturlar. Erdemi sevenlerin yaşamı, bir takı gibi hazza ayrıca gereksinim duymaz, hazzı kendi içinde taşır.
Aristoteles, Nikomakhos’a Ethik, 1099a 15

Çünkü aşkta, tutku ateşini ancak,
Yakanın söndürebileceği inancı vardır.
Nasıl ters düşer bu doğanın gidişine!
Aldıkça almak istediğimiz ve bir türlü
Doyuramadığımız tek tutkuyken aşk!
Yemekle içki, kendilerine ayrılan
Yerleri doldururlar bedende.
Böylelikle Açlık ve susuzluk giderilebilir kolayca.
Oysa güzel bir yüz ve pembe bir ten,
Uçucu imgelerden ve çoğunluk rüzgâra karışan
Bir umuttan başka ne verebilir kişiye?
Susuzun biri düşünde su içmeye kalktığında,
O yangını söndürecek tek yudum bulamazsa,
Boşuna bir çabayla saldırır su imgelerine.
Ve sonuçta gürül gürül ırmakta susuz kalır.
Venus de böylesi imgelerle kandırır aşıkları
Sevişme anında.
Ne kadar baksalar gözleri doymaz
O tapınılası bedene.
Güvensizce dolaşan elleri,
Ayaları; o incelikten hiçbir şey yağmalayamaz.
Lukretius, Evrenin Yapısı

İnsana özgü olan, kendisini küçük düşürenleri bile sevmesidir. Bunu başarmanın yolu, onların akraban olduklarını; bilgisizlikten ötürü ve istemeyerek kusur işlediklerini; kısa zamanda hepinizin ölmüş olacağını; yönetici ilken önceki durumundan daha kötü kılınmadığı için, her şeyden önce, sana hiçbir zarar verilmemiş bulunduğunu, göz önüne getirmendir.
Marcus Aurelius, Pensées Pour Moi-même, 7. Böl, XXII

Aşksız âdem dünyada belli bilin ki yoktur
Her biri bir nesneye sevgisi var âşıktır
Yunus Emre, Divan

Bizim sevdiğimiz Hak’tır
Bu, halka göz ü kaş gelir
Yunus Emre, Divan

Evliliğe dayalı sevgi insanlığı oluşturur; dostluğa dayalı sevgi onu yetkinleştirir; ahlaksızlığa dayalı sevgi ise onu alçaltır ve bozar.
Hem sevmek hem de akıllı olmak işte bu olanaksızdır.
Francis Bacon, Essays “Of Love”

Aşk’ın ateşi, daha etkili, daha yakıcı ve daha keskindir. Ama, âsi ve gelgeç, dalgalı ve değişken bir ateştir bu; hastalık ateşi gibi nöbet nöbet gelir ve gider ve bizi yalnızca bir yanımızdan kavrar. Dostlukta ise, genel ve tümel bir sıcaklık sözkonusudur; ılımlı ve her hal ve koşulda eşit kalan, değişmez ve dengeli bir sıcaklıktır bu; tümüyle yumuşak ve pürüzsüz, hiçbir keskin ve batıcı yanı olmayan bir sıcaklık.
Montaigne, Essais

Aşk, kendisini doğuran nesnenin iyi mi, kötü mü olduğunu biz hiçbir biçimde fark etmeksizin bizde uyandırılabilen bir tutkudur.
Descartes, Tutkular Üstüne

Tanrıya zihin yoluyla duyulan aşk, üçüncü cins bilgiden doğar. Aşk, dış bir nedenin eşliğinde ortaya çıkan bir iç ürpertisidir. Sevgi ne denli büyükse kederi de o denli büyük olacaktır.
Spinoza, Ethica

İnsanoğlunun hiçliğini tam anlamıyla bilmek isteyen bir kim senin, aşkın sebep ve sonuçlarına bakması yeter. Aşkın sebebi, bir “ne bileyim be”dir, sonuçlarıysa dehşet vericidir. (....) Kleopatra’nın burnu daha kısa olsaydı, yeryüzünün çehresi bambaşka olurdu.
Pascal, Pensées, Section II, 162

Sevginin iki temel türü vardır; iyilik sevgisi ile birlikte olma diye adlandırılabilecek olan birleşme sevgisi.
Malebranche, Recherche du Vérité

Sevmek başkasının mutluluğundan haz almaktır (Amare est gaudere felicitate alterius)
Leibniz, Nouveaux Essais Sur VEntendement Humain

Aşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kıyl ü kal imiş ancak
Fuzulî, Leyla ile Mecnun

Sevgisiz yaşamak gerçekten yaşamak değildir.
Molière, La Princesse d’Elide

Aşk, birdenbire, hiç akla gelmeden, bir mizaç ya da zaaf eseri olarak doğar; bir güzellik öğesi bizi çeker, kendine bağlar. Dostluğa gelince o, tersine, yavaş yavaş, zamanla, düşüp kalkma ile, uzun bir söyleşiyle meydana gelir. (...) Dostlukları güçlendiren zaman, aşkı zayıflatır. (...) Büyük bir aşk, mükemmel bir dostluktan daha sık rastlanan bir şeydir. (...) Aşk dostluğu, dostluk aşkı dışlar.
La Bruyère, Caractères 


Sevmek, bir gereksinime sahip olmak demektir.
Helvetius, De VEsprit

Paylaşılan sevgi zayıftır.
Voltaire, Felsefe Sözlüğü

Sevgi her şeyi birleştirir.
Goethe, Charlotte von Stein ’a

Sevgiyi ise sevgi yaratır.
Goethe, Eckermann’la Konuşmalar

Dünya sevgi sayesinde özgürleşir,
Başarılarla büyür.
Goethe, Loge. Dem Herzog Bernhard

İçinden şöyle bir etrafına baktı mı insan,
Sevginin nasıl hayat verdiğini öğrenir.
Goethe, Divan

Bir şey ancak sevgi sayesinde bizim malımız olur.
Goethe, Riemann’a

insan sevilmek istiyorsa önce sevilmeye değer olmalı.
Goethe, Mitschuldigen

Hakiki sevgi hep aynı kalabilendir,
Her şey bağışlansa da Her şey yasaklansa da.
Goethe, Vier Jahreszeiten, Sommer, 32

Gönüllü bağımlılık en güzel durumdur, sevgisiz nasıl düşünülebilir?
Kendimize duyduğumuz sevgi, erdemlerimizi de kusurlarımızı da olduklarından daha önemli gösterir.
Goethe, Lehrjahre, IV, 12 

Kendi kendimize duyduğumuz sevginin bir şeyler umması gerekir, ya sevgi ya da merhamet.
Goethe, Frederike Oeser’e

Sevgi olanaksız birçok şeyi olanaklı kılar.
Goethe, Lehrjahre, V, 16

Evet, sevmek büyük bir başarıdır!
Daha güzel kazancı olan var mı?
Daha güçlü, daha zengin olamazsın ama,
En büyük kahramanlara benzersin.
Goethe, Divan

İnsan severse neye inanmaz ki?
Goethe, I. W. Behrisch’e

Bizler nereden doğduk?
Sevgiden.
Nasıl yok olur gideriz?
Sevgisiz.
Kendimizi aşmanın çaresi nedir?
Sevgi.
insan sevgiyi bulabilir mi?
Sevgi yoluyla.
Uzun zaman ağlatmayan nedir?
Sevgi.
Bizi hep ne bağlamalı?
Sevgi.
Goethe, An Personen, 80

İnsanların pek azı ötekini olduğu haliyle sever; onların asıl sevdiği ona atfettikleridir, onun kendi kafalarındaki hayalidir.
Goethe, Riemer’e

Hayat yolculuğumuzda tökezliyoruz,
Ama aslında dünyada,
İki mükemmel kaldıraç var, çok iş görecek:
Pek çok şeyi ödev, son derece fazlasını da sevgi becerir.
Goethe, Das Tagebuch

Sevmek acı çekmek demektir. İnsan ancak zorla (yaratılışı¬nın zoruyla) ona karar verebilir, yani insan ona mecburdur, onu istemez.
Goethe, Riemer’e

Seni seviyorsam bundan sana ne?
Goethe, Wilhelm Meister

Aşk, bilinmeyen bir şeye arzu duymaktır.
Fichte, Philosophische Schriften

Karşılık görmeden seviyorsan, yani senin aşkın aşk olarak karşı tarafta aşk uyandırmıyorsa ve sen seven bir insan olarak yaşamsal eylemlerinde kendini sevilen bir insana dönüştüremiyorsan, senin aşkın güçsüzdür ve senin için bu, bir umutsuzluktur.
Karl Marx, Ekonomi-Felsefe Elyazıları

İnsan türünü sürdürmek için bireye kurulmuş bir tuzaktan başka bir şey değildir aşk.
Eros’un özellikleri arasında, öldürücü oku, körlüğü ve kanat¬ları dikkati çeker. Sonuncu özellik vefasızlığı anlatır ve vefasızlık, genel olarak doygunluğa erişmenin ardından her zaman gelen hayal kırıklığı ile ortaya çıkar.
Her aşk, daha belirlenmiş, daha özelleştirilmiş ve en dar an¬lamıyla daha bireyselleştirilmiş bir cinsel içtepidir ancak... Bütün aşk serüvenlerinin son amacı, gelecek kuşağın ortaya çıkarılmasından başka bir şey değildir.
Her çeşit cinsel sevginin temelinde, yaratılması gereken var¬lığa yönelmiş bir içgüdünün bulunduğunu kesin olarak anlatabilmek için daha derin çözümlemeler yapmak gerekir.
A. Schopenhauer, Aşkın Metafiziği

“Ne sevmek ne de nefret etmek” tüm pratik yaşam bilgeliğinin bir yarısını, “Hiçbir şey söylememek ve hiçbir şeye inanmamak" da diğer yarısını oluşturur. Ama kişi bu ve bunu izleyecek türden kuralları zorunlu kılan bir dünyaya seve seve sırtını dönecektir elbette.
Rochefoucauld, pek yerinde olarak, birine aynı zamanda hem büyük saygı duymanın hem de onu çok sevmenin güç oldu¬ğunu ifade etmiştir. Buna göre, insanların sevgisine mi yoksa saygısına mı talip olmak istediğimizi seçmek durumun¬dayız. İnsanların sevgisi, son derece farklı tarzda olsa da, hep bencildir. Ayrıca, sayesinde sevgiyi kazandığımız şey, gurur duymamız için uygun değildir her zaman. Özellikle, bir kimse başkalarının zihnine ve gönlüne ilişkin kendi beklentilerini düşük düzeyde tuttuğu, hem de bunu sadece, kökeninde horgörü yatan bir hoşgörüden değil, içtenlikle, oyun oynamaksızın yaptığı ölçüde sevilen bir kişi olacaktır. Oysa insanların saygısında durum tersinedir: Saygı, insanlardan onların istençleri hilafına zorla alınır ancak, bu yüzden de çoğunlukla gizli tutulur. O nedenle saygı içte bize çok daha büyük bir hoşnutluk sağlar. Kendi değerimizle bir ilintisi vardır onun. Ama insanların sevgisi için aynı şey doğrudan geçerli değildir. Sevgi öznel, saygı nesneldir çünkü. Sevginin bize daha yararlı olduğuna ise hiç kuşku yok.
A. Schopenhauer, Aforizmalar

Birini sevmek barbarlıktır: Çünkü bunu değerlerini harcayarak yapıyor. Tanrı sevgisi de öyle.
Aşk ve nefretin yer almadığı oyunda, kadın orta dereceli bir oyuncudur.
Şimdiye değin duyduğum en temiz kalmış deyiş: “Gerçek aşkta ruhtur gövdeyi sarıp sarmalayan.” (Dans le véritable amour c’est l’àme qui enveloppe le corps.)
Aşktan yapılan her şey iyi ve kötünün ötesinde olup biter.
Aşk, aşkın yüksek ve gizlenmiş özelliğini ortaya çıkarır onda az bulunur ve kuraldışı olanı: Böyle olduğunca da onda neyin olağan olduğu konusunda yanıltır insanı.
Sonunda insan arzularını sever, arzuladıklarını değil.
F. Nietzsche, İyinin ve Kötünün Ötesinde

Bütün insanlık seveni sever.
Ralph Waldo Emerson, Essays “Love”

Özgürlüğü sevme başkalarını sevmedir, gücü sevme ise kendini sevmedir.
William Hazlitt, Political Essays

Seviyorum, o halde varım.
Unamuno, Sis, Böl. VI.

Sevgide çok şeyi olan değil, çok veren zengindir.
Sevme, bir verme etkinliğidir, alma değil.
Sevgi, belli bir olgunluğa erişmeden, rastgele herkesin tada-bileceği bir duygu değildir... Bütün kişiliğini yaratıcı yönde geliştirmedikçe sevme çabalan boşa çıkacaktır; komşusunu sevme yetisi, gerçek alçakgönüllülük, gözüpeklik, inanç ve disiplin olmadan sevgide doygunluğa eremeyecektir kişi...
Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şeyden anlamaz. Hiçbir şeyden anlamayan insan değersizdir. Oysa anlayan hem sever, hem her şeye karşı duyarlı olur, hem de görür. Bir şeyde ne kadar çok bilgi varsa, o kadar büyük sevgi vardır.
Anaya sevgiden babaya sevgiye geçiş ve bunların daha son¬raki sentezi, olgunluk çağında zihin sağlığının temelini oluşturur.
Çocuk sevgisi şu iki ilkeyi izler: “Seviyorum, çünkü seviliyorum”. Olgunluk dönemi sevgisinin ilkesi ise şudur: “Seviliyorum, çünkü seviyorum”. Muradına erememiş sevgi şöyle der: “Seni seviyorum, çünkü sana ihtiyacım var”. Muradına ermiş sevgi ise şöyle der: "Sana ihtiyacım var, çünkü seni seviyorum”.
Baba sevgisi, koşullu bir sevgidir, ilkesi de şudur: “Seni seviyorum, çünkü sen benim beklentilerimi yerine getiriyorsun, çünkü sen görevini yapıyorsun, çünkü sen benim benzerimsin”. (...) Baba sevgisi koşullu olduğuna göre, onu elde etmek benim elimdedir, ben bu yolda hareket edebilirim; baba sevgisi, ana sevgisi gibi benim erişemeyeceğim bir yerde değildir.
Erich Fromm, Sevme Sanatı

Sevgi bir yücelme istencidir. Seven ben, her şeyden önce sen’in varlığını ister; ama, aynı zamanda, bu otonom geliş-menin, eğer olanaklıysa, ben'in sen’e yakıştırdığı değerle uyumlu olmasını diler.
M. Nédoncelle, Vers une Philosophie de l’amour

İnsan ancak kendi kendini sevebilir. Ama, insan kendisini kendi içinde sevemez; ancak kendi dışında sevebilir. (...) İşte, sevgi, bizi kendi dışımızdan kendi içimize doğru iten bir güçtür.
M. Pradines, Traité de Psychologie

Amaçlarından sapmış cinsel eğilimlerdir ki, insanlar arasın-da en sürekli bağların doğmasına yol açarlar. (...) Bedensel aşkın, doyuma erdiği an sönmesi mukadderdir; devam ede-bilmesi için, daha başlangıçtan itibaren, cinsel amaç taşı-mayan saf sevgi öğeleriyle bütünleşmiş olması, ya da belli bir anda bu tür bir aktarıma uğraması gerekir.
Sigmund Freud, Psychoanalyse

“Sevgi” sözcüğünün kapsamı, bütün dünyayı kucaklayacak kadar geniştir; ve bu dünya, cennetten cehennemin dibine dek uzanan ve iyi ile kötüyü, yüce ile aşağılığı içine alan bir dünyadır.
C. G. Jung, Psychologie de l’inconscience

Ne cherchez plus mon coeur. -(...) Her Pazar akşamı New York’a dönen binlerce otomobilin her birinin kalitesi, içinde oturan kızın çekiciliğine denktir. - Toplumun nesnel çözülüşü, erotik dürtünün zayıflamasında da öznel ifadesini bulur: Kendini sürdüren monad’ları artık birbirine bağlayamamaktadır bu dürtü, sanki insanlık da fizikçilerin patlayan evren teorisini taklit ediyordur. Sevilenin buz gibi kayıtsızlığı -ki çoktandır kitle kültürünün adı konulmuş kuramlarından biridir- karşılığını âşığın “doymak bilmez arzusunda” bulur. Casanova bir kadını önyargısız olarak nitelediğinde, herhangi bir dinsel âdetin onu kendini teslim etmekten alıkoymadığını kast ediyordu; bugünse önyargısız kadın, artık aşka inanmayan ve karşılığında daha çok alacağından emin olmaksızın herhangi bir ilişkiye gözü kapalı duygusal yatırımlar yapmayan kadın anlamına gelmektedir. Bütün bu hayhuyu başlattığı sanılan cinsellik de eskiden yoksunluğun işgal ettiği alana girerek tıpkı onun gibi sanrıya dönüşmüştür. Yaşama düzenleri artık kendinin bilincinde olan hazza izin vermediği ve onun yerine fizyolojik işlevleri geçirdiği için, ketlenmemiş cinselliğin kendi-si de cinsellikten arınmaktadır. Hayır, aslında kendilerinden geçmek istemiyorlar artık; tek istedikleri, zaten gereksiz bir gider olarak gördükleri bir harcamanın karşılığını almak.
Theodor W. Adorno, Minima Moralia, III. Böl., 171

derleyen: nejat bozkurt. felsefelogos, 1992/2

Share on :

Hiç yorum yok:

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah