hüseyin rahmi bey: kadın güzelliği tehlikede mi?

18 Haz 2012


Türkiye’nin en çok sevilen ve en çok aranan roman muharrirleri arasında Hüseyin Rahmi Beyefendi, ön safta gelen müstesna kıymet ve kudrette bir sanatkârdır.
Hüseyin Rahmi Bey çocukluğunda kadınlar arasında büyümüş, romanlarında pek mahalli ve milli tipleri yaratmıştır. Bugün de senelere rağmen mükemmel bir fikrî ciyâdet ve bedâyi bir kudret ile mesaisine devam ediyor, yüksek içtimai kıymeti haiz olan son romanında zamanımızın bir kısım kadınlarını tahlil ve teşrihe çalışıyor.
Türk kadınının güzelliğine taalluk eden bir bahiste Hüseyin Rahmi Bey’in sözlerinin hususi bir merak ile dinleneceğinde şüphe yoktur.
Üstat, Heybeliada’daki evinde duvarlarını süsleyen halıları, kütüphanelerini ve etajerlerini doldurup taşan kitapları ve yazı masasının üstündeki bin bir küçük muhtelif yazı takımı, hokka, kalem, kâğıt ve sâiresi arasında mütalaa ve tahrir zevkine gömülmüş bir hâlde yaşamaktadır.

Anket muharriri Hüseyin Rahmi Bey’e hürmetlerini götürdüğü bir gün, bir aralık ankete ait sualleri de mevzubahis etmişti. Sevimli romancı, bir bir kemâl-i dikkatle dinledikten sonra:
— Bu sualleri bana bırakın, ben cevaplarını yazıp size göndereyim!
Dedi. Hüseyin Rahmi Bey’in (Son Saat) anketi için yazıp gönderdiği cevaplar şunlardır:
“(1) Türk kadınına bir tip tespiti için hayli düşündüm. Evvelden nasıldı? Şimdi ne oldu? Ve yarın ne olacak? İşte size birkaç yüzlü bir bilmece..
Türk erkeği Çerkez, Rum, Ermeni, Arap, Fransız, İngiliz, Alman ve ilah dememiş her ırkın kadınıyla evlenmiş. Fakat kendi dişisini kıskanarak dindaşından gayrisine vermemiş.
Bu suretle İstanbul izdivaçları bir kadın türlüsü şeklinde karışmış. Tabii çeşit çeşit melez çocuklar doğmuş, meselâ Avrupa’nın mavi gözlü, sarı saçlı, beyaz tenli, küçük burunlu şimal kadınları arasında çirkin azdır. Irklarının tipik müşabehetleriyle hep biri birini andırırlar. Fakat bizde böyle değil.. Size bir Türk kadını göstereyim ki Viyanalı sanırsınız.
Bir diğeri Şamlıyı, Halepliyi andırır. Arnavut da Bulgara benzer. Tiplerimiz Anadolu’da bile vilâyetten vilâyete değişir. Bir İzmirli ile bir İstanbulluyu yek nazarda ayırabilir gibiyiz.
Tetkik ve tetebbuumuzu merkezi vilâyetlerde yürütmeliyiz. Anadolu’ya gitmedim. Ne söylesem yalan olur. Binaenaleyh bu (etnolojik) tahlili yapacak ben değilim.
Frenkler bizi bu hususta hangi objektif altında görüyorlar? Bunu anlamak için onların Türk kadınını tesbiten vücuda getirdikleri tablolara bakınız. Bilhassa merhum dostumuz Pierre Loti’nin büyük formada lüks tab’la intişar eden Aziyade, Les Désen-chantées romanlarındaki resimler dikkate şayandır. O sahifelerde tasvir edilenler çekik badem gözleri ve çatık kaşlarıyla Acem kadınlarına benzerler..
Türk kadınının güzelliği günden güne kayboluyor. Maalesef buna şüphe yok. Bu hükmün izzetinefsimize indirdiği darbeyi tahfif ve arz ettiği hakikatin nahoş taraflarını tamir için söz aramaya lüzum görmüyorum..
Güzel hem de pek güzel hanımlarımız vardır. Fakat nadir. Bu nedretin kesrete nispeti karşısında meyus kalmamak mümkün olmuyor.
Bugün kadın bize yalnız yüzünü değil, vücudunun bir hayli kısmını da açtı. Lâkin niçin yalan söyleyelim. Hilkatin gözlerimizi okşayan şaheserlerine çok tesadüf etmiyoruz.
Gözlerimiz öyle takır takır kemik, esmer göğüslerin, toplu kolların, pek sıska veya çok şişko çarpık bacakların rüyetleriyle muazzeb oluyor ki bu sakaletlerin mestur kalmasını gösterenler ve görenler için de hayır-hahhâne bir temenni saymaktan kendimi alamıyorum.
(2) Evet, tipini daha ziyade muhafaza etmesi itibariyle eski Türk kadını şimdikilerden daha güzelmiştir denebilir.
Bugün çok taraflarda dünya sekenesinin hemen yüzde yirmi beşi müteverrim.. Hayat şartlarını bozan iktisadi buhranların da insanları çirkinleştiren bir âmil olduğunu unutmamalıyız.
(3) Binanın boyalısını, kadının boyasızını severim. Tabii güzellik sanatla arttırılabilir. Bedii yaraşık ve artistik zevk hududunu geçmemesi şartıyla süslenmek vasıtalarının hiçbirinden kadını mene kalemimde cesaret göremiyorum. Pek hissettirmemesi yani ince bir sanatkârlıkla yapması şartıyla boyaya bile mesâğ verilir.
Bedii duygularla giyinen, süslenen güzel bir kadın elbette daha güzel olur. Bu fenni tahsil etmesi her güzel kadın için şâyân-ı temenni bir lüzumdur.
(4) Bu sualinizle biraz hıfzü’s-sıhhanın biraz tıbbın salahiyeti dairesine giriyorsunuz.
Bedii güzellik sıhhi güzellik demek midir?
Sağlam, dayanıklı fakat güzellik evsafınca ahenksiz bir vücudu bedii şartları haiz lâkin gayr-ı mukavim nazik bir hilkate tercih mi edeceğiz?
Evet, yalnız güzel olmak kâfi değildir. Hilkatin bu lütfünü uzun müddet muhafaza etmek fennini de bilmelidir. Bu hususta öteden beri tekrar edilen vesâyâ herkesçe malûmdur.
Şarlatanca reklâmlarla hasletleri göklere çıkarılan tuvalet sularını, sabunlarını, pomatelerini kullanmaktan gayetle ictinâb lâzımdır. Günün muvakkat birkaç saati için yüzü geren, renklendiren bu eczalar sonra büsbütün soldurup porsuturlar. Çehrenin nezâfet ve tarâvetine serin, temiz, tatlı, bol su kadar hizmet eden bir ilaç yoktur. Sabunu direk kullanmalı ve eczasızını intihap etmelidir!
Ve sonra yoluyla yemeyi, içmeyi bilmelidir. Midenin ilk yorgunluklarından münfailen en evvel yüzlerimiz buruşur.
Bu, nihayetsiz arzular, hırslar, kederler, teessürler âleminin dalgaları arasında yuvarlanıyoruz. Temennilerimizi itidallendirmenin, bu dünya felâketlerinden en az müteessir olmanın çaresine bakmalıdır. Haris, hırçın, titiz, kıskanç, sinirli kadınlar ne kadar solgun, yüz çizgilerince ne kadar yorgun olurlar. Hakiki yaşlarından büyük görünürler..
Her kadın kendi halkı tenasübüyle bedii kaidelerin icabâtı arasında muâdele kurmayı bilmelidir. Daha güzel, daha çirkin olmak bir parça elimizde gibidir. Fakat bu bir hazım reçetesi gibi harf be harf kimseye talim edilemez.
Bu bahiste en ziyade hâllerine acınacaklar daha güzel olmak için müracaat ettikleri vesaitle daha çirkinleştiklerinden haberdar olmayanlardır.
Yeni neslin güzel olmasını temin için itina edilmesi lâzım gelen bir nokta vardır: İzdivaçlarda iki taraf birden güzel olmazsa birinden biri güzel olmalı. Zira çocuk mutlaka bu güzelliklere tevârüs ediyor ve ebeveynden birindeki noksanı diğeri tamamlamış oluyor.
(5) Hıfzü’s-sıhha güzelliğin birinci şartlarındandır ve hıfzü’s-sıhha için de beden hareketleri lâzımdır. Fakat bunun derecesini tayin etmeliyiz.
İki yumruğu bir lokomotifin tamponları gibi öne uzatmış, göğsünde müsabaka numarası, saatte yirmi kilometre ile rekor kıran bir hanım kıza koca olmak ister misiniz?
Atletizm temrinleriyle vücut kısımlarından bazılarının adaleleri kabarması bilmem sıhhi bir şey midir? Böylelerinin çok yaşadıkları iddia olunuyor. Çünkü uzuvlarımızın developmanları arasında muvazene temini lâzımdır. Herhangi bir uzuv hâl-i tabiiden fazla neşv ü nemâ bulursa diğerlerinin o nispette zayıf kalacakları söyleniyor. Filvaki yumruklarıyla dağ devirenlerin ekseriya akıllarıyla bir fındığı yerinden oynatamadıkları ispatına lüzum görülmeyen bir hakikat gibidir.
Pazıları, baldırları tabiden iki üç misli fazla kabarmış pehlivan bir kadınla evlenmek ister misiniz? Eğer buna arzu-keş iseniz aranızda zuhur edecek her ihtilâfta dayak yemeye hazır olunuz.
Kadın yumruğu belki tatlıdır, yiyip de memnun kalanlar varsa lezzetini söylesinler..
Efendim müsaade buyurursanız bu son sualinizi aynen size tevcih edeceğim. Yüzü güzel kambur bir kadınla endamı lâtif fakat koca burunlu, bet çehreli bir Havva kızından hangisini tercih edersiniz? Sualinizin sizi düşürdüğü vaziyet icabınca mutlak bunlardan birini intihap etmek ıztırârındasınız. Fakat hangisini alsanız hüsn-i intihabınızdan dolayı kendinizi alkışlayamazsınız.
Lütfediniz.. Ben yüzle vücudu ahenkdâr bir güzeli isterim. Bu arzuma itiraz edenlere gülerim.”
(Son Saat gazetesi, 23 Kasım 1927)
ben şuradan aldım
Share on :

Hiç yorum yok:

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah