martılar ki sokak çocuklarıdır denizin*

29 Eki 2014

sadece bir tek hayat yaşadığımız için bu hayatı öncekilerle karşılaştıramaz ya da kusurlarımızı gelecekteki hayatlarımızda gideremeyiz," diyor milan kundera, bu nedenle de ne istediğimizi bir türlü bilemiyormuşuz.

öte yandan neden şu hayat sofrasından (lucreitus'un önerdiği gibi) karnı doymuş bir çağrılı olarak kalkıp gidemiyoruz? ki eğer sayın schopenhauer'ın son derece isabetli bi şekilde tespit ettiği üzere maliyetleri karşılamayan bir iş iken tam da bu hayat?

hmmm...

buenos aires'in flores semtinde bir duvarda, "memeleri iri olmayan kızarkadaş, kızdan çok arkadaştır," denmektedir.

sperm hücreleri üretilmelerinden sonra sadece beş altı gün canlı kalabildikleri için ve yetişkin erkekler günde üç milyon sperm ürettiklerinden, mastürbasyon eski spermlerin atılması ve yeni ve daha sağlıklı spermlere yer açılması bakımından geliştirilmiş hayati bir stratejidir.

ölüm olmasa idi hayat bu kadar ilginç olabilir miydi peki?

bulantı'da roquentin, "her varlık sebepsiz doğar,zayıflıktan ötürü varlığını sürdürür ve tesadüfen ölür." diyor.

böyle sisli bir gecede, istanbul limanının uyumuş rıhtımlarında tek başına düşündüğüne göre romanlar okumuş bir adamdı, diye yazıyor sait faik bi öyküsünde.

o hüzünlü başını, üzüntüsüyle övünüyormuş gibi taşıyor.

"belki de cansız nesneler, bakışlarını üzerlerinde gezdirecek kimse olmayınca büsbütün cansızlaşıyordu,” diyor zemberek kuşu'nun güncesi'nde murakami

ölümden çok, ölen adam acayip. toprağın altında paranteze alınmış, upuzun yatmaktadır.

ah, camilla, yitik kız!” dedim. “uzun parmaklarını aç ve yorgun ruhumu geri ver. ağzınla öp beni çünkü açım meksika ekmeğine. burun deliklerime yitik kentlerin kokusunu üfle ve ellerim unutulmuş bir güney sahilini andıran beyaz gerdanında ölmeme izin ver. şu uykusuz gözlerimdeki özlemi al ve bir güz tarlasında uçuşan kırlangıçları besle onunla çünkü seni seviyorum, camilla, ve adın dönmeyen sevgilisi için son nefesini verirken gülümseyen cesur prensesin adı kadar kutsal.” (fante-toza sor)

bir öğrencim facebook marifetiyle şöyle bi mesaj göndermiş felsefe öğretmenine:
"sana gülüm demiştim ya
o gül soldu
hani bu son demiştim ya
auguste comte'tu"

knidoslu sostratos, bir limandaki küçük bir ada üzerine bir fener inşa etmiş. bu adanın adı pharos imiş ve biz bu nedenle fenere fener diyormuşuz.

praglı anarşistlerin toplantılarına zaman zaman katılan kafka bey. bi arkadaşına şöyle yazmış: "(çek anarşistleri,) çok nazik ve çok eğlenceli. - öyle nazik ve sevimliler ki söylediklerine inanmamak olamaz.”

jacques ranciere: “görüş ayrılığı, beyaz diyenle siyah diyen arasındaki bir çatışma değildir. Görüş ayrılığı, beyaza beyaz diyen ama beyazdan farklı şeyler anlayanlar arasındaki bir çatışmadır”

“öküz kara mehmet paşa, yemişçi hasan paşa, zurnazen mustafa paşa, tırnakçı hasan paşa, cenaze (meyyit) hasan paşa, hain ahmet paşa, kavanoz ahmet paşa, güzelce ali paşa, mere hüseyin paşa, tabanıyassı mehmet paşa, boynueğri mehmet paşa, kalaylıkoz ahmet paşa, kabakulak ibrahim paşa, bıyıklı ali paşa, keçiboynuzu ibrahim hilmi paşa, mezomorto hüseyin paşa, yedisekiz hasan paşa, kuyucu murat paşa, daltaban mustafa paşa...”

bir gün, tören sorumlusu biagio da cesena'yla birlikte michelangelo'ya gitti. "biagio, bu figürler hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu papa. "papa hazretleri beni bağışlayın, ama edebe aykırı buluyorum, son derece aykırı. edep yerleri üzerinde bir örtü bile olmadan, bütün bu çıplaklar bir şapele hiç de uygun değiller, daha çok günah yuvalarına yaraşacak görüntüler bunlar." papa karşılık vermedi. ama şapelden çıkıp gittiklerinde, öfkesinden kuduran michelangelo, fırçaları eline alıp, zebani minos'u "ahlak bekçiliği"ne soyunan tören sorumlusunun yüzüyle çizdi. biagio da cesena bunu öğrendiğinde, papaya gidip duruma itiraz etti. "sevgili biagio, michelangelo seni araf'a koymuş olsaydı, istediğini yapmak için hiçbir çabadan kaçınmazdım; ama cehennem'e koyduğundan, bana başvurmanın yararı yok, çünkü orada bağışlanma diye bir şey yoktur." Gerçekten de, biagio çatık kaşlı yüzüyle hala oradadır.

homeros'un, balzac'ın şu sözüne sahip çıkmaya hakkı vardır: “nüfus idaresiyle yarışıyorum.”

"yerde cansız yatan uzun boylu bir tanrıya benzeyen caddede." (küçük iskender)


*can yücel
Share on :

3 yorum:

şenayizneayrildi dedi ki...

4. madde "penisin şekli neden öyle", sayfa 121. yeni okudum.

benhayattayken dedi ki...

seni burda görmek negzel şenaycım.

senayizneayrildi dedi ki...

aaaa, ben hep burdayım ayol.

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah