Doğan Apartmanı, Doğan Sigorta, Doğan Sağlık, Doğan
Kardeş Dergisi... Bu 'Doğan'lardan birini ya da birkaçını siz de bilirsiniz.
Bir çocuk dergisi, bir bina ve iki şirket. Doğan Kardeş Dergisi, Cemal
Nadir'in çıkardığı "Kardeş" adlı çocuk dergisinden sonra, bu
memlekette çıkmış doğru düzgün ikinci ve belki de sonuncu çocuk
dergisinin adı. Çocukluğu 1940'lara, 5O'lere hatta 70'lere denk düşenleri
hala gülümseten bu dergi çoktan tarih oldu. Keza ülkeye ilk özel sağlık
sigortası hizmetini getiren Doğan Sağlık da öyle. Doğan Sigorta belki
tabela olarak yaşıyordur, ama Doğan Apartmanı bugün Kuledibi'nde Lüleci
Hendek Sokağı'nda bütün haşmetiyle yerli yerinde.
Bu "müesseselere" adını veren
''Doğan" bir trajedi kahramanı, bahtsız bir çocuk... Bankacıların
"duayeni" Kazım Taşkent, bundan 60 küsur yıl önce, sekiz buçuk
yaşındaki oğlu Doğan'ı, eğitim ve terbiye sistemini yakından bildiği ve
tercih ettiği Almanya'ya götürmüş, bir okula yazdırmıştı. Ancak İkinci
Dünya Savaşı'nın geliyorum demesi üzerine Doğan Almanya'dan Isviçre'ye
alındı. Alpler'in doruklarındaki Flims kentinde, "lnstitut Brinner''
adında ciddi bir okuldu bu.
Yerel bir bayram oluyor o sıralar, 1939 Nisan'ı.
Uzak memleketlerden gelme çocuklar hariç, çoğunluk evci çıkıyor. Okul
idaresi de tatilden istifade binada tamir işlerine girişiyor. Kalan az
sayıdaki öğrenci de hemen üç kilometre ötede, "Kinderhelm
Gessler" diye başka bir okula yerleştiriliyor geçici olarak. Burası
hiçbir köye, hiçbir kasabaya komşu olmayan garip bir "tatil
okulu". Dört-beş gün burada kalacaklar. Doğan'ın Dario adında İtalyan
bir arkadaşı var, kafa dengi, hiç ayrılmıyorlar. Bu okulun, haliyle, bir de
müdürü var, müdürün karısı ve birkaç aylık bebekleri. Mevcut 20 kişi,
her gün tan vakti uyanıp uzun kır yürüyüşleri yapıyorlar, müzik, spor,
resim, oyun ve biraz da ders.
O gün 10 Nisan Pazartesi, yine hep birlikte
açık havada gezmişler. Müdür bey kafileye atıyla rehberlik ediyor. Güle
oynaya şarkılar söylemişler, çimenlerde yuvarlanmışlar, sonra acıkmışlar.
Dönüş yolunda, eteklerinden geçtikleri bir dağ, derinden derine gürlemiş.
Ama müdür beyin atından başka bunu duyan olmamış. Çok usta bir binici olan
müdür bey "parlayan" atının yelesine yapışmış da, ne olduğunu
anlamadan mutlak bir ölümden kurtulmuş. Sonradan beş bin metreküp olduğu
hesaplanan bir "taş çığı" 19 küçük insanın üstüne göçmüş.
İlk baharla buzlar erimeye başlıyor, sular kayaların arasına sızıyor, gece
don oluyor, kayalan çatlatıyor.
Zaten orada yüz yılda bir böyle göçükler
olurmuş. Doğan kardeşçik de buna denk gelenlerden. On beşinin cesedi
kayaların altından çıkarılmış, dördü ise bulunamamış, kelimenin tam
manasıyla yok olmuşlar. Bunlardan ikisi Dario ve Doğan. Ayşe ve Kazım
Taşkent çocuklarının bari boş da olsa bir mezarı olsun diye oralarda
oyalanırlarken, Schwerzman adında bir heykeltıraş çıkagelmiş. O günler
bütün Avrupa'yı yasa boğan bu doğa afetini basından öğrenen adam onlara
bir heykel hediye etmiş. Bu 10-15 yaşlarında çıplak bir çocuk heykeli, bire
bir boyutta, kollarını göğe kaldırmış, isyan mı ediyor, yoksa yakarı yor
mu belirsiz, bir ağıt-anıt.
Meğer Birinci Dünya Savaşı sırasında Çin'de
görev yapan İsviçreli misyoner bir karı-koca da Taşkent ailesinin akıbetine
uğramış. Orada kaybettikleri çocuklarının anısına bu heykeli sipariş
etmişler, parasını da ödemişler. Ama aradan yıllar geçtiği halde gelip
almamışlar. Şimdi, Çin'de ölmüş bir İsviçreli çocuk için
düşünülen bu heykel, Alpler'in eteklerinde arkadaşlarıyla birlikte can
veren Doğan kardeşin anısını yaşatıyor.
Taşkentler'in iki çocuğu vardı. Doğan'ın
ölümünden sonra altı yaş küçüğü Karaca ailenin tek tesellisi oldu.
Halen babasının Ayaspaşa'da yaptırdığı evde yaşayan Karaca Taşkent
abisinin kaybının kendi yaşamını nasıl etkilediğini şöyle anlattı:
"Annem abimin ölümünden sonra hiçbir
zaman tam olarak kendine gelemedi. Ruhi bir bunalım içine girdi. Hayatının
sonuna kadar da bir daha sağlıklı bir insan olarak yaşamadı. Doğrusu ben
Doğan'ın ölümünü ilk anda pek idrak edememiştim. Çok küçüktüm,
dört-beş yaşındaydım. Zaten doğru dürüst hatırlamıyorum bile. Annemin
ruhi bir bunalım içine girmesi hepimizi etkiledi. Annem, tabii çok üstüme
düşmeye başladı. Babam benden çok şey bekledi, iki çocuğu varken tek ben
kaldım. Beklentileri birdenbire arttı. Benim üzerime konsantre oldular. Zordu.
13 yaşındayken, 1948'de beni de İsviçre'ye gönderdiler. Annem hiç
istemiyordu, ama babam, bilhassa eğitimim için faydalı olacağına inandı. İnandığı için beni götürdü, ben de tabii bunun çok büyük faydasını
gördüm. Sonunda matematikçi ve fizikçi oldum. Öğrencilik yıllarımda
Doğan'ın uğradığı kazadan son anda kurtulan iki kişiyle tanıştım,
ikisiyle de çok iyi arkadaş oldum. Bunlardan birini birkaç gün önce bu
evde ağırladım. Öbürü ise halen İsviçre'deki işlerimi takip eden
avukatımdır. Bugün büyük oğlum, Doğan adını taşıyor."
Kazım Taşkent o sıralar Yapı ve Kredi
Bankası'nı yeni kurmuştu. Peş peşe başlattığı girişimler sırasında
aklından çıkaramadığı oğlunun adını inandığı işlere veriyordu. Sırf banka
personeli için Kuledibi'nde, Istanbul'un ilk apartınanlarından birini satın
aldı, adını Doğan Apartınanı koydu. Sonra Doğan Kardeş adlı çocuk dergisini
çıkarmaya başladı. 23 Nisan 1945 Çocuk Bayramı'na denk düşürülen
derginin ilk sayısında kapakta Doğan Taşkent'in resmi vardı. Günümüzde
olduğu gibi o sıralarda da ortalığı kasıp kavuran şiddet içerikli,
seviyesiz çocuk neşriyatına bir alternatif olarak, Vedat Nedim Tör'ün,
sonradan Şevket Rada'nın yönetiminde çıkan dergi günümüzün birçok
ünlüsüne okul olmuştu. İlk yıllarda derginin kapağını resimleyen Cemal
Nadir'in öğrencisi Selma Emiroğlu, Yalçın Emiroğlu, Altan Erbulak, Mıstık,
Ferruh Doğan, Güngör Kabakçıoğlu, İbrahim Ersaraç ilk çizgilerini bu
dergilerde yayımladılar. Talat Sait Halman ilk şiirlerini, Müjdat Gezen, Sevin
Okyay ilk yazılarını Doğan Kardeş'e yazdılar.
Küçük büyük herkes Doğan Kardeş'i çok
sevdi. Mesela Yusuf Ziya Ortaç Akbaba'da coşkuyla şunları yazmıştı:
“Elimde, küçük, sevimli, insana yalnız okumak değil, öpmek, okşamak arzusu
veren bir dergi var: Doğan Kardeş. Temeli 23 Nisan'da atılmış. Doğan
Kardeş, maskeli, tabancalı haydut romanlarıyla körpe hayalleri avlama
peşinde koşmayan, sahici bir çocuk dergisi. Doğan Kardeş yalnız bir dergi
adı da değildir. O bir yayınevinin adıdır. Kitaba kitap haysiyetini, içi ve
dışıyla o verdi. Bu kadar da değil. Bizde mutlu günlerde kitap hediye etmeyi
de yavaş yavaş gelenekleştiren DoğanKardeş'tir. Önümde boy boy, renk
renk yığılan kitap dağına bakıyorum, göğsüm sevinçle
kabarıyor. Göğsüm sevinçle... Ama,
gözlerim yaşla! Yıllar önce İsviçre'de bir dağ çökmüştü. Şimdi,
Türkiye'de kitaplardan bir dağ yükseliyor. Bu yükselen dağa adını veren
Doğan, o dağın altında kalan Doğan kardeştir. Çocuklar size yağan nur,
onun da dağdan kabrine yağsın!"
Doğan Kardeş, Yusuf Ziya'nın da dediği gibi
yalnız bir derginin adı değildi. Bu aynı zamanda bir yayıneviydi. Kuruluşundan bir yıl sonra ilk kitabını çıkarmıştı: Tolstoy'dan 17 Hikaye'yi,
eğitici ve öğretici yanı ağır basan başka hikayeler, romanlar,
ansiklopediler izledi. Doğan Kardeş aslında sadece bir yayınevi de değildi;
çocuklar arası resim, şiir, kompozisyon, satranç, spor yarışmalan
düzenleyen, konserler veren, sergiler düzenleyen, "çocuk romanı"
yazmayı, "çocuk sineması" çekmeyi özendiren yarışmalar açan bir
kültür ve sanat kulübüydü. Mesela 1946'da, İdil Biret, Suna Kan, Verda
Erman ve Ayşegül Sarıca ilk konserlerini Doğan Kardeş aracılığıyla vermişlerdi.
Taşkentler, Doğan ile Karaca'yı nasıl görmek
istiyorsa öyle yetiştirmeye çalışmış bir aile. Bu, "okuyan,
eleştiren, araştıran, bilimsel düşünen, laik, yurtsever, herhangi bir hobi
sahibi, sağlıklı, sportmen, kibar, kararlı, biraz sert tabiatlı, ne
istediğini bilen Avrupai bir çocuk" tipiydi. Doğan yitirildikten sonra
bu amaç Türkiye'nin bütün çocuklarına yöneltildi, memleketin bütün
çocuklarını eğitmeye gönüllü oldular, acıları ancak böyle teselli
bulabiliyordu.
Ayşe Taşkent, 23 Nisan 1959 tarihli Doğan
Kardeş'te, oğlunun 20. ölüm yıldönümü, dergininse 15. doğum günü
münasebetiyle bir mektup yazmıştı; "Doğan Kardeş'in annesinden"
başlıklı yazısında çocuklara şöyle sesleniyordu:
"Bundan tam 20 yıl önce, bir tabiat olayı sonunda vatanımız bir evladını, anası ve babası da çok sevgili yavrularını kaybettiler. Onun adını bazılarınız, bu felaketi bilerek; fakat pek çoğunuz da hiç bilmeden her zaman anıyorsunuz. Bu kardeşiniz, Doğan Kardeş'tir. 14 yıldan beri sizin için iyi bir arkadaş olmaya çalışan bu dergiye adını veren Doğan, bugün yaşasaydı, sizin büyük abiniz olacaktı. Doğan'ın yerini doldurmaya çalışan bu dergiyi okuyan çocuklar, onun aziz vatanımıza karşı yapamadığı hizmetleri siz üzerinize alınız. Her biriniz daha fazla çalışarak memleketimize, rnilletimize onun hesabına da faydalı olmaya gayret ediniz. Onun çalışma payını siz yükleniniz ki, vatanımız onun hizmetlerinden mahrum kalmasın, onu kaybeden anası ve babası da siz evlatlarıyla övünsünler, Doğan Kardeş'in sevgili okuyucuları aziz çocuklar."
Ayşe Taşkent'in bu içli yazısından sonra
yurdun her köşesinden kaleme sarılan çocuklar "Doğan'ın vatanına
karşı yapamadığı hizmetleri" yapacaklarına ant içen mektuplar yağdır
maya başlamıştı. Özellikle Nizip'ten gelen, bir ilkokul öğrenci sinin
yazdığı mektup, Ayşe Taşkent'i çok duygulandırmıştı. Nizipli Rıza Kemal,
"Sayın Ayşe anne" başlıklı mektubunda kadıncağızı şöyle teselli
etmeye çalışıyordu:
"Doğan Kardeş'te kaybettiğiniz yavrunuz
için yazdığınız bir yazınızı okudum. Çok üzüldüm. Anneme okudum, resmini
gösterdim, o da çok üzüldü ve beraberce ağladık. Yaklaşan 23 Nisan
Bayramı için annem bana elbise hazırlıyordu. Kim bilir sizin gibi kaç anne
yaklaşan bayramın acısını çekiyor? Üzülmeyin Ayşe anne, bizler de sizin
yavrunuz sayılırız. Ben de 10 yaşındayım. Tavsiyenize uyarak çok
çalışacağım. Sizler gibi iyi annelere iyi evlatlar olacağım. Ellerinizden
öperim."
Ayşe Taşkent bu içli mektuba karşılık olarak
ikinci kez kaleme sarıldı ve Nizipli çocuğun şahsında tüm çocuklara
şöyle teşekkür etti:
"Aziz çocuklar, 15. senesine ulaşan
derginizin Nisan sayı sında çıkan yazıma memleketin dört bir tarafından
cevaplar geldi. Bu yazılar, sizin derginizi, ona adını veren Doğan kardeşinizi
ve hele mukaddes vatanımızı ne derece çok sevdiğinizi bana gösterdi. Bu
derin sevgi, bu vatanın bir ferdi ve bir anası olarak bana sevinç gözyaşları
döktürdü. Bugün öğütlerimin tutulacağına, sizlerin aziz vatanımız
için Doğan kardeşiniz hesabına da çalışacağınıza inanmış bulunuyorum.
Şimdi sevgili vatanımızı bizlerden kıymetli evlatlara teslim edeceğimize
inanmış olmanın huzuru içindeyim. Ufak derginizde çok yer olmadığı için
bana gelen yazılardan yalnız biri basılabildi. Memleketimizin uzak bir
köşesinde Cumhuriyet İlkokulu'nda okuyan bu Cumhuriyet Türkiyesi
çocuğunun his dolu yazısı bütün çocukların duygularının ifadesidir.
Nizipli küçük Rıza Kemal'e anne kalbimle teşekkür ederken, onunla ve
hepinizle övündüğümü bildiririm sevgili çocuklarım."
Aralıksız 33 yıl çıkan Doğan Kardeş 19
Haziran 1978'de yayın hayatına maalesef son verdi. 1988'de yeniden
canlandırılmaya çalışıldıysa da, bunca yıldan sonra Doğan Kardeş eski
arkadaşlarını bıraktığı yerde bulamadı. "Okuyan, eleştiren, araştıran,
bilimsel düşünen, laik, yurtsever, herhangi bir hobi sahibi, sağlıklı,
sportmen, kibar, kararlı, biraz sert tabiatlı ve ne istediğini bilen Avrupai
bir çocuk" tipi de artık moda olmadığın dan, bir devir, bir dağ çığı
gibi anılan altına saklayıp tarih oldu.
doğan kardeş'in 31 ekim 1966 tarihli sayısını .cbr uzantılı olarak şuradan indirebilirsiniz.
3 yorum:
Bu dergiyi uzun yıllar okudum .Gerçekten yazıda geçtiği gibi ufuk açan bizleri neşelendiren bir yayındı . Zaman çok acımasız insanlarıda acımasız kıldı . Masumiyeti yitirdik.
Bu dergiyi uzun yıllar okudum .Gerçekten yazıda geçtiği gibi ufuk açan bizleri neşelendiren bir yayındı . Zaman çok acımasız insanlarıda acımasız kıldı . Masumiyeti yitirdik.
Doğan kardeş dergisine çok küçük yaşlarda abone idim .23.nisan doğum
günüm olduğu için Doğan kardeşin spor sergi sarayındaki etkinliklerine
Katılırdım . Bu derginin biz çocuklara verdiklerini
Bu gün Avrupa’da dahi o kalitede ve sevgiyle veren bir çocuk dergisi olduğunu
Gözlemleyemedim.
Seneler sonra bile Yapı ve Kredi
bankası yönetiminden kişilerle karşılaştığımda
hep ayni soruyu sordum.
Doğan Kardeş dergisi bir daha yayınlanır mı
Diye.
Bu derginin doğuşuna sebep olan doğan Taşkent’in ve onun acısını
Yaşamak zorunda kalan Anne ve babasının ruhları şad olsun
Dr Hikmet Ulus
Çocuk cerrahisi uzmanı
Yorum Gönder