tanıl bora ve aliye rona

2 Oca 2008


Ernst Bloch'un 'Umut İlkesi'ni okumaya başladım bu günlerde. Kitabı Tanıl Bora çevirmiş.

Tam 840 sayfalık bir kitap bu, üstelik bir de ikinci cildi var. Ernest Bloch'un peygambervari üslubunu da hesaba katarsak bu kitabı okuma girişiminin epey cüretli bir girişim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

En azından ben kendi adıma bunu söyleyebilirim.

Ama bunlar o kadar önemli değil. Kitap bana eğer, benim hayatla kurduğum ilişki bakımından bir şeyler söyleyebiliyorsa tuğla muğla dinlemez, o demir leblebiyi çatır çutur yerim.

Yeter ki çevirmen müsaade etsin.
Çevirmen çoğu zaman sevdiceğine ulaşmanı türlü kumpaslarla engellemeye çalışan bir Aliye Rona gibi başına olmadık işler açabiliyor ve işte o vakit, onun karşısında kendini çaresiz hissediyorsun.

Ki Tanıl Bora, bu kitapta bir Aliye Rona olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. Kendisi dilimizin, dil devrimi'yle birlikte fakirleştirildiğine inanıyor ve o eski emperyal dil ve üsluba geri dönüş çağrıları yapıyor. Böylece bir post osmanlıca ile bizi karşı karşıya kalıyoruz .İnsanı deli eden bir sentez söz konusu: Aynı cümle içerisinde Katip Çelebi'den bu yana kimsenin kullanmadığı arapça kelimelere Aziz Yardım türkçesiyle yarışan kelimeler eşlik ediyor. Son derece eklektik bir dil.

Bloch'la güreşirken bir de arkadan Tanıl Bora dalmıyor mu, dayanılacak gibi değil...
Share on :

3 yorum:

endiseliperi dedi ki...

:) hay allah.

tanıl bora'yı aşıp, oradan da üç başlı devi yener ve karanlıklar bataklığını boğulmadan geçerseniz, zevk alacağınız bir kitap olacak yani bu. ilginç bir kitap tanıtım yazısı olmuş, mesela ben kendi adıma bu kitabın kapağını açmayacağıma size söz verebilirim:)sizi, kitabın son sayfasından sonra yine aramızda görmek isteriz:)çok kolay gelsin.

sevgiler.

tanıl bora&aliye rona benzetmesine bayıldım:)

doli incapax dedi ki...

Ben Tanıl Bora'yı pek bi severim, söyleşilerini panellerini dinlemişliğim, konuştuklarını anlamışlığım, öğrenmişliğim var ve dahi bu esnada zerrece sıkılmışlığım yok (garip cümle kuruyorum ki ambiyansa uygun olsun :D) Orada burada bi kaç yazısını okumuşluğum var, eh yazı dili konuşma dili gibi değil elbet, ama hala memnunum kendisinden...
Sonra, günlerden bir gün bir kitap aldım. Marcel Beyer, Yarasalar, çeviren Tanıl Bora. Tanıl Bora'nın çevirmen oluşu benim açımından kitabın güzelliğine artı puan. Arka kapak diyor ki, hatırladığım kadarıyla, Nazi Almanyasında kulağıyla hayatta kalan, Nazilere çalışan ses kayıt uzamanı bir adamın hikayesi, izlenimleri vs. Ya da buna benzer bi şeyler. İlgi çekici. Peki kitap nasıldı, neymiş konusu? İnanın hiçbir fikrim yok! Okuyamadım. Herhalde güzel bir kitapmış çevrilmeden evvel!

Demem o ki, Tanıl Bora keyifle dinlenmeli, yazdıkları okunmalı amma çevirilerinden sakınılmalı. (Bu kanaatim bu yazınızla pekişti.) Tahsin Yücel çevirisi gördüm mü de tüylerim diken diken olur zaten benim. O en romantik anda sahildeki bankta oturup usulca ağlayan kadının saçları rüzgarda "devinir" ve doli oradan uzaklaşır...

Adsız dedi ki...

tanıl bora'yı severim ben de....kendi dili ve uslubu gayet hoştur....ama ceviri dendimi biz de millet bi acayip hallere giriyor nedense...aziz yardımlı kabusunu arada bir anıyoruz bizde....derrida "ceviri imkansızdır" derken, acaba bizim cevirmenlerin cevirlerini duyupta öyle mi demiş bu lafı diye işkilleniyorum bazen...
neyse efenim size kolay gelsin....

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah