eksi seksen ve zalimlere karşı yaşasın isyan!

6 Eki 2009



kendime deniz manzaralı bir mekan buldum ve nargile istedim ve çay istedim bir de yanında.

hava süperdi; ben o kadar süper diildim ama dediğim gibi hava süperdi ve sanırım iyi bir konsept şey etmiştim: güneşli bir deniz manzaram vardı , rahat koltuklar vardı ve elmalı nargile vardı ve tavşan kanı çay vardı ve güzel şeyler vaadeden bir kitap vardı.


tek sorunum çay, nargile ve kitap arasındaki senkronizasyonu bir türlü tutturamayışımdı ve zaten bu da benim son derece sakar bir adam oluşumla ilgili bir şeydi ve o kadar da önemli değildi. (çayı soğutmadan içmeyi bir kez daha becerememiş oldum o ayrı.)

nargile ağzımda idi hep ve mütemadiyen duman soluyordum ve duman salıyordum ve o esnada son derece derin bir hazla kitap okuyordum (ve eksi seksen adlı bu kitap) ve şimdi satırlarımın bu noktasında biraz bu kitaptan bahsetmek istiyorum.

(erhan bey'in eksi seksen adlı bir çizgi roman kitabını okurken edindiği bir takım izlenimler
eksi seksen gerçekten de süper bir çizgi romanmış (ummadığım bir şekilde) ve ne nargile, (ki o da ummadığım bir şekilde hakiki bir nargileydi, bol dumanlıydı,) ne de o diğer şeyler değil, bu keyifli kitap vesilesiyle hakettiğim kendini iyi hissetme şeyini şey eyme imkanını bulmuştum. bu iyi oldu, hoş oldu ve hatta güzel oldu zira nicedir bir gamlı baykuş olarak şehrin sokaklarında uzun gölgesini, bahtsız bir ölüyü taşır gibi taşıyan bir insan idim (öhöm) ve biraz olsun keyiflenmeye son derece ihtiyacı olan bir insan idim de...

her ne ise... eksi seksen diyorduk.
bir macera hikayesinden bekleyebileceğimiz her şey vardı eksi seksen'de.
-kendisini hayranlıkla takip ettiğimiz bir kahraman. ve arkadaşları.
-kötüler. (ama yaptıkları kötülükleri, onları aşan genel bir düzlemle, (kapitalizmle) ilişkilendirerek, bir bağlam içinde temellendirebiliyoruz.
-hiç durmayan bir tempoyla bir hedefe doğru akıp giden hikaye. patlayan tabancalar. geleceğin teknolojisi. kapitalist anarşi.
-bir distopya olarak geleceğin dünyası: muhtemel bir gelecekten bahsediliyor. işaretlerine şimdiden tanık olduğumuz bu gelecekte, en önemli mesele doğal gıdaların kıtlığı, hatta yokluğu. bütün bir hayat, her şey, tamamen ticari bir indirgemecilikle şekilleniyor, bir şirket 'demokrasi'si her şeye hakim.
-ama bu dünyada 'başka bir dünya' mümkün diyen devrimciler de var. ve bu iyi insanlar düzenin efendilerine karşı mücade veriyorlar.

çizgi romanın hiçbir anında sıkılmıyoruz. sayfa sayısı bakımından genel çizgi roman kalıplarını aşan, (tam 121 sayfa!) bir öykü söz konusu ve dediğim gibi kitabı bitirmeden başından kalkamıyoruz. kareden kareye geçişler süper. kare yazılara (betimleyici metinlere) gerek duymadan kotarılıyor çoğu sahne; okurken hızla okuyoruz, çünkü sanatçı da sanki hızla ve heyecanla çizmiş; biz de onunla birlikte yokuş aşşağı yuvarlanır bir süratle maceranın dibine doğru iniyoruz.

kahramanımız, yani ayılı adam, han solo tadında bir adam. insanlığın pespayeliği karşısında biraz kendi kabuğuna çekilmiş, ayakta kalmaya çalışıyor ve gerisi onu ilgilendirmiyor. ya da görünürde öyle ve ama sonra görüyoruz ki yaşar kemal'in ince memed için dediği şey ayılı adam'da da var: o mecburlardan biri ve kötülüklerle mücadele söz konusu olduğunda sırtını dönemiyor, allah kahretsin deyip kavgaya o da katılıyor, başka türlüsü elinden gelmiyor.

eksi seksen'de yalçın didman, genç çizgi romancılar için uygulamalı ders veriyor sanki;
bir kahraman nasıl yaratılır, serüven hikayesi nasıl kurulur/nasıl anlatılılır, bu işler edebiyat parçalanmadan nasıl yapılır, görüyoruz.
hmmm...)
neden sonra kitabı kapattım. garsonu çağırdım ve ondan limonata istedim ve bu insan istediğim bu şeyi hemen getirdi. güneşin batışı söz konusuydu ve o esnada sokaktan bir takım güzel insanlar geçiyordu.

böyle keyifli bir kaç saat idi işte. (zaten gerisi de gelmedi.)


eksi seksen hakkında daha fazla bilgi.| rodeo yayınevi | yalçın didman?| eksi seksen nuh'un gemisinin peşinde (hürriyet)
Share on :

1 yorum:

endiseliperi dedi ki...

hımmm... fena görünmüyor kitap. gerçi geleceğin o şey dünyası beni bayıyor. neden bilmem, nefesim kesiliyor o dünyada, canım sıkılıyor. ama kahraman, tam da sevdiğimiz türden bir kahraman, kerhen kahraman, mecburen kahraman, bayılıyorum o kahramanlara.

ama erhan bey şu nargile hikayesi benim bir türlü vasıl olamadığım bir keyif. hatta o nargile kahveleri, o kahvelerin dekoru, o dekoru dolduran belli türde kızlar ve erkekler, bana çok, çok uzak. şimdi, o çok sevdiğimiz sizi bu dekora yerleştirmek de zorluk çekiyorum. boğaz mı kuruyor, nedir nargileden sonra, o nedenle soğuk bir limonata iyi gidebilir elbette. hem güneş de batıyormuş. bu güneş batışı olayı da bana romantik filan gelmez nedense. yağmurda, karda, güneşin doğuşunda içimde bir anlama işaret eden haller olur da, güneş batarken, odun kadar/gibi hissiz biri olurum.

ama şey diyeceğim, ne güzel olmuş bu yazı, ne kaddarrr güzel anlatmışsınız. bir kitap böyle mi güzel anlatılır. sahiden diyorum.

şu alttaki her post için bir şey diyecektim ama diyemedim şimdi. ama burdaydım hep.

sevgiler.

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah