minyatürlerle osmanlı-islâm mitologyasında kıyamet*

19 Nis 2015

Kıyâmet, Arapça kıyâm sözcüğünden gelir, anlamı ayağa kalkmadır. Buradaki anlamı ölümden sonra dirilip ayağa kalkmaktır. Bunun Arapça tam karşılığı ba’sü badel-mevt'tıt. Kıyâmet ise dünyanın sonu, tüm ölülerin dirilerek Mahşer’de toplanacakları zamandır. Bu günün değişik söylenişleri de vardır: Yevmu l-kıyâm, Rûz-i mahşer gibi. Bununla ilgili mahşer ve haşr sözcükleri de bu anlamdadır. Haşr olma toplanma, ölüleri diriltip Mahşere çıkarma anlamına gelmektedir. Burası Kıyâmet’te ölülerin canlandıkları yerdir.

Kıyâmet günü, Kur ânın 70 değişik yerinde geçmektedir. Sûreler içinde birinin başlığı da “Kıyâmet Sûresi”dir. Bu sûrenin ilk âyetinde herkesin dirileceği, kemiklerinin bir araya toplanmak üzere her şeyin, parmak uçlarının bile düzeleceği, kaçacak hiçbir yer bulunmayacağı, burada kişi ne iyilik ve kötülük ettiyse hepsinin bildirileceği anlatılmaktadır. Bu sûre insanın nasıl yaratıldığını anlattıktan sonra, her şeyi yapanın ölüleri diriltmeye de gücü olduğunu belirtmektedir [Kıyâmet S., 1/6].
Aynı sûrede Kıyâmet’te Ay’ın kararacağı, Güneş’in ve Ay’ın bir araya geleceği, inkârcı insanların kaçacak yer arayacağı, ancak sığınacak bir yer bulamayacağı belirtilmektedir [Kıyâmet S., 7-15].
Kıyâmet belirtkeleri aşağıda göstereceğimiz gibi pek çoktur. Kur ânın bir sûresi [Mürselât S., 8-13] bu belirtkelerden başkalarını da saymaktadır. Buna göre Kıyâmet olayında uzayı dolduran yıldızların düzeninde bozukluk oluşacak, gök yapısı çatlayacak, yıldızlar dağılacak, dünya büsbütün yok olmamakla birlikte üzerinde dağlar pamuk gibi atılıp savrulacak, dere tepe kalmayacak, her yer dümdüz olacak, canlar bedenlere sokulup mezarlarından ya da nerede bulunuyorlarsa oradan kaldırılıp tek yargıcı Allah olan yüce yargı yerine gönderilecekler, Dünyadaki yaşamlarının hesabını vereceklerdir. Burada Kıyâmet gününün erteleneceğinin peygamberlere bildirileceği söylenmektedir. Yorumcular bunu iki yoldan açıklamaktadırlar. Peygamberleri yadsıyanların başlarına gelecekleri günün onlara bildirilmesidir. Nitekim aynı sûrenin daha sonraki bir âyetinde bu hüküm günü için “Yalanların vay haline, o gün!” denmektedir, ikinci yorum ise şöyle açımlanmaktadır: Her toplum için peygamberinin tanık olduğu yargılamada hüküm verilecek, böylece her peygamber kendi toplumuna tanıklık edecektir [Nisâ S., 41; Zumer S., 69].

Kıyâmet günü Kur ân da değişik deyimlerle geçer. Kiminde yargı günü [Fâtiha S., 3], âhiret günü [Bakara S., 8], hesap saati [Enam S., 31], hesap günü [Sâd 16], ölümden dönme günü [Rûm S., 55], çevreleyen gün [Hûd S., 84] gibi.

Islâm dininde iki yargı vardır: Bunlardan biri mezarda, öteki de Kıyâmet günündedir. Islâm’da insanların öldükten sonra da bilinçli olarak varlıklarını sürdürdüklerine inanılmaktadır. Bu durumda ilk cennet ve cehennem mezarda başlamaktadır. Gerçek ceza ya da ödüllendirme kıyâmet gününde olacaktır.

Buradan Kıyâmet’in belirtkelerini görebiliriz. Bunların bir kesimi Kıyamet’e özgü önemli belirtkelerdir. Daha az önemli olanlar ise Kıyâmet’ten önce alışılmış olan olaylardır. Birinci kesimin en önemlisi Mesih ya da Hz. Isâ ile Deccâl’dir. Hz. Isâ’nın Kıyâmet belirtkesi oluşu daha önce Hz. Isâ ile ilgili bölümde kısaca incelenmişti. Öyle ki aynı bölümde Hz. Isâ’nın Kıyâmet’te gökten inişini ve bir ordunun başında Deccâl’i öldürmek üzere yürüyüşünü gösteren iki minyatür de yer almıştır.
Deccâl kimdir? Kısaca Deccâl insanları doğru yoldan saptırmaya çalışan olağanüstü güçlere sahip biridir. Adı; bir şeyi örtmek, boyayıp yaldızlamak anlamınadır. Deccâl ortaya çıkıp olağanüstü olaylar yaratarak insanları doğru yoldan saptıracağına inanılan kişidir. Deccâl, Kur ân da geçmez. Hadislerde bir kaşı ve bir gözü olmayan kötü bir kişi olarak geçer.

hz. isa'nın deccal'ı öldürmesi | ahvâl-kıyâmet
Deccâl, Yahudi ve Hıristiyan dininde de vardır. Tevrat’ta, geçer [Daniel VII/1-15; XI 1-12]. Bu inancın kökünü, Babil mitologyasmda geçen suların ve dipsiz karanlıkların egemen gücü Tiamat’ın, Tanrılara karşı ayaklanması oluşturur. Tanrı Ea’nın oğlu Marduk eliyle yenik düşürülmüştür, Yahudi- ler Deccâl’i kendilerini kurtaracak Mesih’in karşıtı olarak görürler. Bunlar zarar verici zalim hükümdarlardır, onları Deccâl gibi görmüşlerdir. Hıristiyanlıkta Deccâl, anti-christ deyimiyle gerçek Mesih’in düşmanı olarak gösterilmiştir. Bu, Incil'in bir çok yerinde geçer [I. Yuhannanın 18-22; IV/3; II. Yuhannanm 7; Vahiy XII/8]. Incil'de Deccâl iki canavar olarak anlatılmıştır. Bunlardan biri denizden çıkmıştır; on boynuzu, yedi başı, boynuzları üzerinde on tacı vardır, başları üzerinde küfür adları yazılıydı. Bunlar Roma hükümdarlarının adlarıydı. Canavar kaplana benziyordu, ayakları ayınmki, ağzı aslanmki gibiydi. Buna secde ediyorlardı. Bir ikinci canavar ise yerden çıkmıştı. Kuzu gibi iki boynuzu vardı, insanları birinci canavara secde ettiriyordu. Gökten ateş indirecek denli büyük belirtkeler yaratıyordu. Birinci canavarın suretine tapmayanlar öldürülüyordu. Herkesin sağ ellerine ya da alınlarına damga vuruyordu. Burada şöyle bir benzerliğe değinelim: Gene Kıyâmet belirtkelerinden olan, ancak bir başka bölümde incelenecek olan Dâbbetul-Arz a benzeyen yanları var. Onun da bedeninin çeşitli yerleri değişik hayvanlardan alınmış, elinde tuttuğu Hz. Mûsâ’nın asâsı ile inananların yüzlerine vurarak, Hz. Süleyman’ın mührü ile günahkârların alnına vuracaktır. Bu ve buna benzer Deccâl yerine geçecek yaratıklar Tevrat ve İncil'in çeşitli bölümlerinde anılır [Vahiy XIII/1-18; XVII/3-18; XIX/19-21]. Gerek Tevrat, gerekse İncil'deki Deccâl imajı eski uygarlıkların mitologyasına benzerlikler göstermektedir.

medinelilerin üzerine yürümesi sonucu köyüne kaçan deccal'ın, tılsımla köyüne duvar içine alması ve medinelilerin duvarın dışında kalmaları | ahvâl-kıyâmet
Yahudilik ve Hıristiyanlıkta Deccâl üzerine daha çok siyasal yorumlar yapılmakta, Yahudi ve Hıristiyanlara baskı yapanlara benzetilmektedir. Bu Hıristiyanlıkta zamanla değişimler göstermiştir. Kimi kez çirkin ve hain bir dev, kimi kez kör ya da tek gözlü, çirkin, topal bir yaratıktır. Kimi imaja göre kaşları birbirinden açık, elinde kılıç bulunan, saçları pis, uzun boylu bir kişidir. Bu imajın, aşağıda Islâm’da bu sonuncu biçimine çok yakın olduğu görülecektir. Islâm’a geçmeden; tarih boyunca günümüze kadar Deccâl imajı düşman kavimler, dinler, hükümdarlar için benzetme yoluyla kullanılmıştır. Afrikalı Müslümanlar da Avrupalı sömürgecileri Deccâl imajı ile nitelemişlerdir. Toplumlar, toplumsal ve ekonomik koşulların kötüleştiği dönemlerde, bozuk düzeni değiştireceğine inandıkları bir kurtarıcı özlemi ile yaşarlar. Bu umudu sömüren bir takım açıkgözler, beklenen kişinin kendileri olduğuna toplumu inandırarak umut beklentisi içindeki toplumu -en azından maskeleri düşünceye kadar- kandırabilmişlerdir.

kıyamet gününde bir yanda kâbe'yi yıkmaya çalışanlar, öte yanda güneşin batıdan doğuşu
Kur’ân da geçmemekle birlikte hadîslerdeki söylencelere göre Deccâl üzerine çok bilgi vardır. Onun, çok hızlı yağmur yağdırıp kurumuş bitkileri yeşertmek, kıtlık ya da bolluk yaratmak gibi olağanüstü güçleri vardır. Yanında ateş ve su bulunur. Bir gözü patlak ya da kördür, alnında kâfir olduğunu gösteren bir yazı vardır. Ya çok uzun boylu ya da kısa boyludur. Şam ile Irak arasında bir yerden ortaya çıkıp kısa sürede hızla dünyayı dolaşacak, yalnız Kudüs’e, Mekke ve Medine’ye girmesi engellenecektir. Önce peygamberlik, sonra da tanrılık savında bulunmuş, kendisine boyun eğenleri kendi cennetine, karşı çıkanları da cehennemine atacaktır. Medine’ye geldiğinde Uhud Dağının eteklerinde bekleyen melekler Deccâl’i Şam’a yöneltmişlerdir. Şam’a gökten inen Hz. Isâ onu Filistin’de Lûd denilen yerde öldürecektir.

padişah ahmed ile daccâl'in savaşı. sağ üst köşede deccâl'in iki boynuzlu askeri,
sol üst köşede padişah ahmed'in askerleri | ahvâl-kıyâmet
Çeşitli yorumcular Kur’ân da açıkça olmamakla birlikte kimi âyetlerin anlamlarından dolaylı olarak Deccâl’in  Kur’ân da yer aldığını ileri sürmektedirler. Bu konuda çok görüşler ileri sürülmüştür. Daha önce Hz. Isâ ile ilgili bölümde bu konu üzerinde durulmuştu. Bu konuya ilişkin ileri sürülen yorum ve görüşler bu kitabın sınırlarını aşmaktadır.

Deccâl ile ilgili olarak iki Ahvâl-i Kıyâmet yazmasından buraya minyatürler aldık. Bunlardan biri sahte Mesih Deccâl’in, Hz. Peygamber’in ardından Medine’ye gidişini göstermektedir [BSB Or. Oct. 1596]. Bu minyatürde merkep sırtında çok uzun boylu ve çirkin olarak gösterilmiştir. Yanındaki adamları tef, üfleme çalgı ve çegâne çalarak yürümektedirler. Deccâl’in merkebinin altında alevler görülmektedir. Ayrıca minyatürde öteki kişilere göre Deccâl’in teni siyahtır. Gerek ateş, gerekse kara derili olmak Şeytânı simgelemektedir. Ayrıca geri planda tepeleri boynuzlu kişiler gözükmektedir. Gene aynı yazmadan Hz. Isâ’nın Deccâl’i öldürmesini gösteren minyatürde de aynı ateş yapılmıştır.



Öteki Ahvâl-i Kıyâmet yazmasından da iki minyatür aldık [SK Hafîd Efendi 139]. Birinci minyatürde Hz. Muhammed, Hz. Ömer ve öteki arkadaşları Deccâl’i görmeye giderler. Deccâl’in Tanrı olduğunu ileri sürmesi üzerine Hz. Ömer kılıcını çeker, ancak kılıç geri teper, Hz. Ömer’i yaralar. Bunun üzerine Medine’ye dönerler. Deccâl onların arkasından gelir. Medine halkının Deccâl’in üzerine saldırmasıyla Deccâl köyüne kaçmak zorunda kalır. Medineliler de Deccâl’i kovarlar. Deccâl tılsımla köyünü bir duvar içine alır. Medineliler duvarın dışında kalırlar. Gene cüsseli olarak gösterilmiş olan Deccâl’in köylüleri de boynuzludur, kimi Yahudi kavezası giymiştir. Duvarın ötesinde Medineliler görülmektedir.

mahşer günü güneş'in iyice yaklaşmasıyla insanların terlerine batmaları | ahvâl-kıyâmet
Aynı yazmadan alınan ikinci minyatürde Deccâl’in yeniden orduyu toplaması üzerine dönemin padişahı Ahmed bin Abdullah da ordusunu toplayıp Küfeye gelir. Yapılan savaşta yenişemezler. Ondan sonra Medine’de savaşırlar, gene yenişemezler. Mekke’de, Sînâ Dağında, Kudüs’te yapılan savaşlarda da sonuç alınamaz. Deccâl güçlenerek Mekke, Medine, Sînâ ve Kudüs’e saldırır, halkın Tanrıya yakarmasıyla Hz. Isâ gönderilir, o da Deccâl’i öldürür. Minyatürde bu savaş gösteriliyor. Sağ üst köşede iki boynuzlu Deccâl’in askerleri, sol üst köşede Hz. Isâ görülmektedir, diğer iki kişi ise Padişah Ahmed’in askerleridir.


mahşer yerinde güneş'le ay'ın bie araya gelmesi


Kıyâmet’in bir belirtkesi de Güneş’in battığı yerden doğmasıdır. Bunu gören herkes iman edecektir. Bu olayın yanı sıra hemen ardından Ay çıkacak, her ikisi bir arada görülecektir. Ayrıca Güneş çok yakma gelir, hiç gölge olmaz, ancak gölge gerçek insanlar için oluşur. Güneş batıdan doğduktan sonra, Dünya normal düzenine dönecek, Güneş yine eskisi gibi doğudan çıkıp batıdan batacaktır. Güneş’in batıdan doğuşu ve Ay ile birlikte gözükmesi Ahvâl-i Kıyâmet yazmasındaki iki minyatürde gösterilmiştir [BSB Or. Oct. 1596], Bir üçüncü minyatür de güneşin çok yakın oluşunu, hiç gölge olmayışı, ancak gerçek insanlara gölge olacağı ile ilgilidir [SK Hafîd Efendi 139].

amel defterinin gelemesi. (günahlılara siyah, sevap sahiplerine beyaz defterler) | ahvâl-kıyâmet

Kıyâmet’in iki önemli belirtkesi Yecûc ve Mecûcun ve Dâbbetü’l-arz’ın çıkmasıdır.

kadınlı erkekli, içkili müzikli toplantılar da kıyamet belirtisi olarak yorumlanmıştır.
Şimdi kısa kısa çeşitli kaynaklara dayanarak başkaca belirtkeleri sıralayalım:

  • Bilim kalkar, cehalet ortaya çıkar.
  • Zina yayılır.
  • Erkekler ölür, kadınlar kalır. Öyle ki elli kadına bir erkek düşer.
  • Zaman daralır, şöyle ki ömür kısalır, yıl ay, ay hafta, gün bir saat olur.
  • Cimrilik artar.
  • Öldürme olayları artar.
  • Mallar dolup taşacak. Şarkıcı kadınlar, çalgılar ortaya çıkacak, çok içki içilecek.
  • Zina, ipek, şarap, çalgılar helâl sayılacak.
  • Fırat Nehrinin suları gidecek, altından define çıkacak, insanlar altın için savaşıp birbirlerini öldürecekler.
  • Yahudilerle Müslümanlar savaşacak.
  • İki büyük Islâm ordusu savaşacak.
  • Zenginin sadaka verecek adam ararken, bulduğu kişinin sadakaya gereksinim duymaması, çünkü malının çok olması.
  • İnsanların yüksek binalar yapmada yarışması.
  • Kişinin bir mezar görünce “Keşke şu ölünün yerinde ben olsaydım” demesi.
  • İki kişinin alışverişe hazırlanmışken bu olmadan; devenin sütünü içmek için evine dönen kimse onu içmeden; havuzunu sıvayıp tıkayan kimse onu kullanamadan; lokmasını ağzına götüren kimse onu ağzına koyamadan birdenbire Kıyamet kopacaktır.
  • Bir hadîste ise altı belirtke sayılmaktadır:
  • Hz. Muhammed’in ölümü.
  • Kudüs’ün fethi.
  • Koyun vebası gibi hastalıktan insanların kırılması.
  • Mal öyle artacaktır ki birine yüz altın verildiğinde onu küçümseyerek öfkelenecektir.
  • Fitnenin her Arap evine girecek kertede artması, yayılması.
  • Sarı ırkla yapılan barış andlaşmasınm onlar tarafından bozulup her birinde on iki bin kişi bulunan seksen sancaklı ordularıyla saldırıya geçmeleri.

Aslında bu belirtkeler bu kadar da değildir. Kimi minyatürlü yazmalarda bundan başka belirtkeler de gösterilmiştir. Örneğin Terceme-i M'ıftâh-ı Cif- rü’l-Câmi adlı minyatürlü yazmada bu konuda pek çok minyatür bulunmaktadır [IUK T 6624]. Bu minyatürler arasında Kıyâmet günü erkeklerin kadınların peçelerini çıkardıklarını gösteren bir minyatür de yer almıştır. Bunun bir nüshası Topkapı Sarayı’ndadır. [TSM B. 373]. Benzeri, Bistamî’den çeviri ikinci başlığı gene Miftâhü’ l-Cifrul-Câmi, asıl başlığı ed-Dürru l-munazzam fi sırri’l-ismi’l-a’zam [CBL 444] olan minyatürlü yazma da benzer konuları işlemektedir. Bunlar arasında ilginç bir ortak nokta bulunmaktadır: Üçünde de bir minyatür, İstanbul üzerinde bir kuyruklu yıldızı göstermektedir. Bu kuyruklu yıldız 1577 yılında görülmüştür. Bir yıl önce Türk gökbilgini ve matematikçisi Takiyüddin, Tophane sırtlarında bir Rasathâne kurmuştu, ancak kuyruklu yıldızın gözükmesi ve bu tarihlerdeki bir veba salgını bir Kıyâmet belirtkesi olarak görülmüş ve Rasathâne 1580’de yıktırılmıştır.

Çağlara göre Kıyâmet belirtkeleri yeni yorumlarla çoğalmıştır. Bunlar halkın bilincine öylesine yerleşmiştir ki günlük konuşmalarda şöyle deyimlere sıkça rastlanır: “Toplantı salonunda bir gürültü, bir kıyâmet kopuyordu. ” 'Kıyâmet kadar malı var.” “Komşunun evinde saatlerce kıyâmet koptu.” “Bu iyiliği yaparsan sanki kıyâmet mi kopar?” “Orada kızılca kıyâmet koptu.” “Onun kitaplarını karıştırmayın, gelince kıyâmeti koparır.” Bu benzetmeler, kıyâmet olgusunun bilincimize nasıl yerleştiğinin bir göstergesidir.

Kıyâmet gününde Isrâfil adlı melek Sûr adındaki borusunu üfler. Bu boruya Sûr-ı Isrâfil denir. Sûr, Kur ân m on sûresinde geçer [En’âm S., 73; Kehf S., 99; Tâhâ S., 102; Mü’minûn S., 101; Nemi S., 87; Yâsin S., 51; Zümer S., 68; Kaf S., 20 Hâkka S., 13; Nebe’ S., 18].

Bu arada, bu âyetlerden birinde Sûrun bir kez, bir başka âyette ise iki kez çalınacağı söylenmektedir. Birinci çalmışında gökte ve yerde bulunan her varlık yıkılıp ölecektir. Buna şaika denmektedir, ikinci çalmışında ise ölüler dirilip kalkacaklardır. İsrafil’in boruya üflemesinden öyle korkunç bir ses çıkar ki korkudan her bilinç sahibi bayılıp düşer. Ancak Allah’ın dilediği kimseler bu yılgı veren olaydan sarsılmaz. Beden içinde bulunan varlıklar ise ölürler. İkinci üfleyiş bedenlere can, bayılanlara bilinç verir [Zümer S., 69]. İsrafil'in Sûr’u üfleyişi Ahvâl-i Kıyâmet’ın buraya aldığımız bir minyatüründe gösterilmiştir [SK Hafîd Efendi 139]. Metne göre önce gökyüzünden yarısı kardan, yarısı ateşten bir melek gönderilecek, ondan yedi gün sonra da İsrafil yeryüzüne inecektir. Bir başka sûrede İsrâfil, Sûr’a bir kez üflediğinde yer ve dağlar yerlerinden kaldırılıp birbirine çarpılır, savrulur, gök yarılır, pörsür, sarkar [Hâkka S., 13-16]. Dirilen ölüler hepsi Tanrının huzurunda olacaklardır. Bundan sonra tanrısal yargılama başlayacaktır. Her insa-nın günah ve sevaplarının yazılı olduğu bir defteri vardır. Bu defter, günahlı olanlara sol yanlarından, sevapları olanlara sağ yanlarından verilir [Hâkka S., 19-21; 25-26],

Bu arada iki Ahvâl-i Kıyâmet yazmasından buraya aldığımız iki minyatür bu kitapların, tomarların (“biti”lerin) gökten inişini göstermektedir. Bu iki minyatürde günahlılarmki siyah tomar, sevaplılarmki beyaz tomar olarak gösterilmiştir. Metne göre tomarları alanlar bin yıl bekleyeceklerdir. Sevaplı- ların yüzünde nûr parlayacak, günahlılar ise tomarlarının rengi gibi kapkara olacaklardır [BSB Or. Oct. 1596; SK Hafîd Efendi 139], Günahlıların yüzlerinin kararması, sevaplıların ise yüzlerinin ağarması, nûrlanması Kur ân Az iki yerde geçer [Âl-i İmrân S., 106-107; Abese S., 35-42].

solda: tomarların (bitilerin) gelmesi. (günakârlara siyah, sevap sahiplerine beyaz tomarlar) sağda: maşşer'de günahkârların yüzünün kararması, sevaplıların yüzünün nûrlanmı | ahvâl-kıyâmet
Güneş, insanlara öyle yaklaşacaktır ki, insanlar terleyeceklerdir; kiminin teri topuklarına, kiminin dizlerine, kiminin teri arkasına, beline omuzlarına akacak, öyle ki boynuna kadar yükselecektir. Ahvâl-i Kıyâmet’tan bir minyatür bunu göstermektedir [BSB Or. Oct. 1596].

Mahşer günü için de Ahvâl-i Kıyâmet’tz bilgi ve minyatür bulunmaktadır. Buna göre insanlar mahşer yerinde toplandıktan sonra bin yıl gölgesiz yerde bekleyeceklerdir, inanan insanlar gölgede olacaklar, günahlılar ise gölgesiz kalacaklardır. Minyatürde bu mahşer günü görülmektedir. Burada gölge olanları göstermek için başlarına hale gibi yuvarlaklar konmuştur [SK Hafîd Efendi 139].
Bir de günah ve sevapları tartacak Mizân, bir başka deyişle terazi vardır. Bu tartıda iyilikleri ağır basanlar kurtulacak, kötülükleri ağır basanların Allah’ın âyetlerine haksızlık ettikleri için kötülükleri cezalandırılacaktır [Araf S., 8-9], Bir âyette de Allah’ın Kıyâmet gününde adalet terazileri koyacağı, insanların kötülük ve iyiliklerini adaletle tartacağı, hiç kimseye haksızlık etmeyeceği, herkesin hardal tanesi ağırlığında da olsa iyiliğinin, kötülü-ğünün hesaba katılıp değerlendirileceği belirtilmiştir [Enbiyâ S., 47].

*bu metni ve metinde kullanılan minyatürleri metin and'ın yky'de basılan "minyatürlerle osmanlı-islam mitologyası" adlı şahane kitabından aldım

Share on :

Hiç yorum yok:

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah