"Aralarından Adolf Eichmann’ın mahkemesi üzerine yazılmış bir kitabı aldım. Eichmann adını savaş suçlusu Nazi olarak hayal meyal anımsıyordum, ama özel bir ilgim yoktu. O kitap tesadüfen ilgimi çekmiş ve elime almıştım sadece. O kitap sayesinde, metal çerçeveli gözlük takan seyrek saçlı Gestapo subayının, ne kadar azimli bir görev adamı olduğunu öğrendim. Savaş başladıktan hemen sonra Nazi kurmayları tarafından Yahudi sorununun nihai çözümü, yani soykırım görevi verilmiş, o da bunu somut olarak nasıl yapacağını ayrıntılarıyla düşünmüş, sonra da bir plan yapmıştı. Yaptıklarının doğru olup olmadığı gibi bir soru bilincinde asla yer etmemişti. Kafasının içinde, Yahudi sorununu ne kadar kısa sürede ve ne kadar ucuza halledeceğinden başka bir düşünce olmamıştı. Onun hesabına göre, tüm Avrupa’daki bertaraf edilmesi
gereken Yahudi sayısı on bir milyondu.
Kaç vagonlu kaç katar hazırlanmak ve her katara kaç Yahudi bindirmek gerekiyordu? Bunların içinden yüzde kaçı yolculuk sırasında doğal olarak ölecekti? Ne şekilde daha az insanla bu işlemi gerçekleştirmek mümkündü? Cesetler en ucuz hangi yolla ortadan kaldırılabilirdi? Yakmak, gömmek ya da eritmek? Masasının başında canla başla hesap yapmıştı. Planını hayata geçirdiğinde, hemen her aşamada planladığı sonuçları elde etmişti. Savaş bitene kadar yaklaşık altı milyon (onun hesapladığının yarısından fazla) Yahudi onun planıyla artık sorun olmaktan çıkarılmıştı. Fakat o suçluluk duygusu hissetmiyordu. Kudüs’teki mahkemede kurşungeçirmez camla çevrili sanık sandalyesinde otururken, Eichmann neden bu kadar büyük bir mahkemede yargılandığına, neden bütün dünyanın ilgi odağı olduğuna bir türlü anlam verememişti. Kendisi sadece bir teknisyendi ve yalnızca verilen görev için en uygun çözüm yolunu önermişti. Dünyadaki iyi yürekli bürokratların yaptıklarıyla aynı değil miydi yaptığı? Neden yalnızca o böylesine suçlanıyordu?"
....
"Elbette, Eichmann’m planı her aşamada sorunsuz ilerlememişti. Koşullara göre, hesapların tutmadığı olmuştu. Öyle durumlarda, Eichmann bir nebze de olsa daha çok insana benziyordu. Yani sinirleniyordu. Masasının başında hazırladığı mükemmel planı sekteye uğratan öngörülemez unsurlara öfkeleniyordu. Trenler geç kalıyordu. Bürokratik işlemler yüzünden, planlar altüst oluyordu. Komutan değişiyor, yerine gelenle anlaşamıyordu. Doğu cephesi düşünce, toplama kampı muhafız bölüğü cepheye gönderiliyordu. Kar yağıyor, elektrikler kesiliyordu. Orada cereyan eden savaş bile Eichmann’ı öfkelendiriyordu. Ona göre savaş bile “öngörülemez bir unsur”dan başka bir şey değildi."
*haruki murakami, "sahilde kafka", s183, doğan kitap 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder