Epikür: Böbrek Taşlarından Muzdarip Filozof

28 Eyl 2014

Tarih şaşırtıcı biçimde neşeli insanların çok az olduğunu bildirir. Özellikle filozoflar neredeyse komedyenler kadar bedbaht olmalarıyla tanınırlar, ama Epikür (İÖ 341-270) bunlardan biri değildir. Onun kötü şöhreti çok farklı türdendir; bu durum, debdebeli yaşamın ve duyumsal hazzın başrahibi, hovardaların ve oburların filozofu olarak tanınmasından geliyordu.

Oysa hiç de öyle değildi. Epikür cümbüşlere ve şölenlere düşkünlük şöyle dursun, arpa ekmeği ve meyveyle beslenen, peyniri sadece şenlik günlerinde özel bir ikram olarak yiyen biriydi. Kendisi uzak durduğu gibi, öğrencilerini de cinsel ilişkiden caydırırdı; öğrencilerinin günde bir kadehten fazla şarap içmesine izin verilmezdi.

Ama Epikür’ün talihsizliği Yunan felsefesinin son derece çekişmeli altın çağında yaşamasıydı. Platon’un kurduğu Akademi’yle ve Stoacıların sundurmasıyla (stoa) karşı karşıya geldi. Her ikisi de açık sözlü ve örgütlü hasımlardı. Ona attıkları çamur iki bin yılı aşkın bir süre boyunca üstüne yapışıp kaldı.

Epikür Atinalı bir ailenin çocuğu olarak doğdu, ama Anadolu’nun batı kıyılarından bir buçuk kilometre kadar açıktaki Samos [Sisam] adasında büyüdü. Otuz beş yaşında döndüğü Atina’da geniş bahçeli bir ev alıp bir okul kurdu. Öğrencilerini de yanında getirmişti. Herkesin önünde sıkça tartışmaya tutuşan Akademicilerin ve Stoacıların aksine, Epikürcüler kendi içlerine kapanık kaldılar. Okulun giriş kemerinin yukarısında şu çekici sözler yazılıydı: “Yabancı, burada kalmakla iyi edersin; burada en yüce yararımız hazdır.”

Söylentilerin nasıl ortaya çıktığını herhalde anlıyorsunuz.

Aslında, Epikürcii haz tanımı oldukça kesindir. Basbayağı “bedende acının ve ruhta sıkıntının yokluğu”, yani ataraksia [huzur] anlamına gelir. Bu dinginlik haline “ölçülü akıl yürütme” yoluyla varılacağı öngörülür; bunun “aralıksız içki âlemi ve eğlence”, “şehvet”, “balık ve diğer lezzetli yiyecekleri yeme” yoluyla olmayacağı çok kesin bir dille belirtilir.

Epikür’ün “iyi yaşam” anlayışı beklenen şey de demek değildi. “Akıllıca, onurluca ve adilce yaşamaksızın hoş bir hayat sürmek olanaksızdır ve de hoş bir hayat sürmeksizin akıllıca, onurluca ve adilce yaşamak olanaksızdır” diye yazar. Ona göre, saygın davranış saygın bir yaşam düzeyine bağlıdır. Temel ihtiyaçların ne olduğu sorulduğunda, çoğumuz yiyecek, su, ısınma ve barınma diye sıralarız; oysa Epikür birkaç şeyde daha ısrar eder: Özgürlük, düşünce ve dostluk. “Huzurlu bir yaşama katkıda bulunan bütün şeyler içinde, hiçbiri dostluktan daha önemli, daha verimli değildir” diye ekler. Yiyeceğin ve şarabın hoşa gitmesi esas olarak muhabbete katkıda bulunmasından kaynaklanır. “Bir arkadaş olmadan yemek ya da içmek aslana ya da kurda yaraşır bir yaşamdır.”

Dostlarla birlikte iyi bir yemek için, onsuz pekâlâ rahat edeceğiniz bir şey (“balık ve diğer lezzetli yiyecekler” dışında) korkudur. “Ottan bir döşekte korkusuzca yatmak, altın bir sedirde zengin bir sofranın başındayken dertlerle dolu olmaktan daha iyidir.” Alman filozof Friedrich Nietzsche şu saptamada bulunur: “Bilgelik Epikür’den bu yana bir adım ileriye gitmemiş, tersine çoğu kez binlerce adım geriye gitmiştir.” Bu geri adımlardan biri Epikür’üıı ana fikrini unutmaktır: Acıdan kurtulmanın yolu korkudan arınmaktır - kaybetme korkusu, açığa çıkma korkusu ve en kötüsü de ölüm korkusu. Epikür sonuncusunu öbür dünya fikrini -ve beraberinde ebedi ceza korkusunu- hepten bir kenara atarak çözdü. İnsan dünyadan göçünce artık yoktur. Önemli olan bu dünyada ve yaşanan anda sakin ve halinden memnun bir yaşam sürmektir. İdeal durum bir ağacın altında oturup dostlarla felsefe konuşmaktır. Ama Epikür’ün “felsefe”yle kast ettiği şey de farklıydı. “Bir filozofun ağzından çıkan anlamsız sözler hiçbir acıyı iyileştirmez” der.

Neşe saçan bu iyilikseverlik Epikür’ü büyük Yunan filozofları içinde en makul ve en çekici olanlardan biri kılar. Ama onu ayrı kılan çok daha fazla şey vardır. Köleler ve kadınlar için eşit hakları savunan ve herkese parasız eğitimi öneren ilk kişiydi. Ancak gözlemle sınanabilecek şeylere inanmamız gerektiğini öğretmekle, bilimsel yöntemin köşe taşını döşedi; ayrıca atom fiziğinin kurucularından biriydi. Hayatı trajik olmaktan çok komik bulmasından dolayı “gülen filozof” olarak bilinen Abdera’lı Demokritos (İÖ 460-570) dünyanın “atoma”lardan, yani bölünemeyecek kadar küçük madde birimlerinden oluştuğunu sezmişti; ama Epikür bu sezgiyi daha da ileriye götürdü: “Dünyadaki olaylar sonuçta boş uzayda dolanan atomların devinimlerine ve etkileşimlerine dayanır.” Böyle bir yaklaşım düzenleyici bir aklın yokluğunu ima etmekteydi - bütün tanrılar bizler gibi atomlardan oluşmuş varlıklardı. Bu fikirler -doğanın temelindeki rastlantısallık ve planlı bir tasarımın yokluğu- hem kuantum mekaniğinin, hem de doğal ayıklanmanın habercisi sayılır. Dahası, Epikür’ün “Zararı asgariye indirirsen, mutluluğu azamiye çıkarırsın” özdeyişi “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran” şeklindeki altın kuralın ilk Yunan versiyonudur. “Mutluluk arayışı” ibaresinin yer aldığı ABD Anayasası’nın hazırlayıcılarından Thomas Jefferson ve doktora diplomasını Epikür üzerine bir incelemeyle alan Karl Marx gibi çok değişik düşünürlere ilham kaynağı olmuştur. Hümanist akım da ona sahip çıkar. Birçok Romalı öğrencinin mezar taşında yer alan Latince Non fui, fui, non sum, non curo (“Yoktum, varım, olmayacağım, umurumda değil”) hümanistlerin cenaze törenlerinde sıklıkla kullanılır. Epikür’ün felsefesi diğer Batılı filozoflarla karşılaştırıldığında Budizm’e daha yakındır. “Bir adamı mutlu etmek istiyorsan, onu daha zenginleştirmek yerine arzularından arındır” ve “Özgür yaşam insana çok fazla malvarlığı kazandırmaz, çünkü güruhlara ya da hükümdarlara uşaklık etmeden buna varmak kolay değildir” gibi düsturlar, Epikür’ün yüzyılı aşkın bir süre önce ölen Gautama Buda’nın (İÖ yaklaşık 563-483) öğretilerinden belki de haberdar olduğunu düşündürür. Epikür’ün insan yaşamına ve acılarına dönük aynı yakın gözlemlerden aynı sonuçlara varmış olması da aynı ölçüde mümkündür.

Kişi olarak Epikür hakkında fazla bilgimiz yok. Sebebi belki de “gözden ırak yaşam”ı savunmasıdır: Dost çevresi içinde kalmak, evlenmemek ve diğer filozofların can attığı gibi ilgi odağı olmaktan kaçınmak. Ama hasımları bile onu insanca ve dost canlısı mizacından dolayı överdi. Yazdığı 300 kadar kitap günümüze ancak başka yazarların eserlerindeki alıntılar olarak ulaşmıştır. Elimizde sadece üç mektubu vardır. Bunlardan biri böbrek taşları yüzünden ölüm döşeğinde acıyla kıvranırken arkadaşı ve öğrencisi İdomeneos’a yazdığı mektuptur:

Sana bu mektubu aynı zamanda hayatımın son gününe denk gelen mutlu bir günde yazıyorum. Sancılı bir idrar güçlüğünün ve ayrıca ishalin öylesine ağır bir saldırısına uğradım ki, hiçbir şey çektiğim acıların şiddetini arttıramaz. Ama geçmişte daldığım bütün derin felsefi düşünceleri hatırladıkça zihnimi saran neşe bu ızdırapların hepsini dengeliyor. Ve de senden Metrodoros’un çocuklarına bakmanı rica ediyorum, tabii bu genç adamın bana ve felsefeye gösterdiği bağlılığa yaraşacak bir tarzda.

Bu cesaret, mizah ve diğerkâmlık bileşimi gerçek Epikürcülüktür. Haksız karalamaları savuşturarak klasik dünyada Stoacılıkla birlikte yaklaşık 800 yıl boyunca, Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlığı devlet dini olarak kabul ettiği İS 312’ye kadar en yaygın inanç sistemi olarak kaldı. Kilisenin bu akımı niçin bastırdığını, Epikür’ün Tetrapharmakon (“Dört Derman”) olarak bilinen şu mantrasmdan anlayabilirsiniz:

Tanrı’dan korkma,
Ölümden tasalanma;
İyi olanı elde etmek kolaydır,
Korkunç olana katlanmak kolaydır.

Batı dünyasında bu kadar yalın ve yararlı bir şey neredeyse 2.000 yıl önce ortaya kondu: Bir tür Dört Kolay Derste Neşeli Olma Yolu.

Jonn Lloyd-John Mitchinson, "Nasıl Bilirdiniz?", ntv y., 2010, syf. 50

Share on :

Hiç yorum yok:

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah