Tengirşenk ve arkadaşları o gün Lenin'i, Talat Paşaya benzetirler. Çünkü Talat Paşa ile dalaşmaya gidenler onun gülmeşeker dili yüzü suyuna, yanından ayrılırlarken elini öpmek zorunda kalırlarmış.
Lenin de dinleyenlerini, eninde sonunda, kendine inandırırmış. Bunun için de hep ateşli söylevler çekermiş. Hem de Rus dilinde. Sonra da onları, en küçük virgülüne değin Fransızca'ya, İngilizce'ye ya da Almanca'ya çevirirmiş. Tengirşenk,
Lenin’le konuşmasını şöyle öyküler:
- O gün Bekir Sami Bey, Osman Bey, İbrahim Tali Bey ve Seyfi Beylerle birlikte Kremlin Sarayı'nın Kızıl Meydan'a bakan büyük kapısına vardık. Lenin, Sarayda oturmuyor. Sarayın dış duvarları içinde yapılmış Yüksek Mahkeme binasında kalıyordu. Saray kapıcısı bize o yapının yolunu gösterdi. Kendi başımıza gittik. Yüksek Mahkeme 'nin önünde de nöbetçi, kapıcı hak getire. İçeri girdik. Kimseye raslamadan geniş bir merdivenden üst kata çıktık. Orada birisi aşağı yukarı geziniyordu. Bizi görünce:
-Siz Türk Kurulu musunuz?
Osman Bey bizim yerimize karşılık verdi. Adam "Sizi bekliyor." diyerek bir kapı açtı. Girdik. Büyükten büyük bir salon. Yüksek Mahkeme genel toplantılarını burada yaparmış. Ortada dikdörtgen bir masa. Çevresinde koltuklar.
Ortaboylu bir adam, güzel bir Fransızca'yla "Buyurun" dedi. Bunu söylerken bir yandan da masanın çevresindeki koltukları bir araya getiriyordu.
Meğer o adam Lenin'miş. Eski bir Tatar ailesinin çocuğu olduğu bakışlarından,
gözlerinden belliydi. Pantolu ütüsüzdü. Pantol paçası ile çorapların arasından iç çamaşırı
görünüyordu.
(...)
"papağannane"
salâh birsel
adam yayınları, temmuz 1995
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder