hayır

31 Oca 2017

ernest hemingway,  “iyi geceler yavru kedi" diye seslenmiş karısına kendini av tüfeğiyle vurmadan hemen önce.

“düşmanlarından ne yakınırsın? / senin olduğun gibi oluşunu / sessizce, sonsuz bir suçlama olarak gören / dostların gibi mi olsalardı?” diyor sevgili goethe doğu batı divanında.

dünyanın en zengin 8 (sekiz) kişisinin serveti, dünyanın en fakir 3,6 milyar kişisinin toplam servetinden daha daha fazlaymış.

gökyüzündeki bir hükümdara beslenen inancın yeryüzü hükümdarlarına da saygı uyandıracağına inanan napoleon, laplace'ın büyük yapıtı celestial mechanics'de tanrı adının neden hiç anılmadığını sorunca, büyük gökbilimci, “efendimiz, o varsayımla işim yok benim” diye karşılık vermiş.

and içmek: kanlarını bir kapta karıştırıp içmek veya karıştırmak, kan kardeşi olmak.

h. g. wells’in ölmeden önce söylediği son söz şuymuş: “gidin başımdan, ben iyiyim!”

hannah arendt, “kötülüklerin çoğu hiçbir zaman iyilik ve kötülük hakkında kafa yormamış insanların işidir, “diyor.

garîpnâme,  alp olmak için dokuz şart arar: şecâat, kol kuvveti, gayret, iyi bir at, hususi bir kıyafet, ok yay, iyi bir kılıç, süngü, uygun bir yoldaş.

tüm elma türlerinin genom dizisi çıkarıldıktan sonra, bilim insanları var olan milyarlarca elmanın %90’nın kökenini malus sieversii olarak bilinen ilk yabani elmaya kadar sürmüş. bütün bu türler tanrı dağı ormanlarının (kazakistan) derinliklerinde uzak dağlık alanların yoğun bir şekilde elma ağaçlarıyla kaplandığı yerde oluştu. kazagistan ‘ın eski başkentinin adı boşuna almatı değil yani.

‘’önemli olan insanın inançları değil, bu inançların onu nasıl biri haline getirdiğidir.''  walter benjamin. 

kötülüğün sıradanlığı’nda hannah arendt şöyle bi hikaye anlatıyor: “reck-malleczewen, 1944 yazında köylülere moral vermek için bavyera'ya konuşma yapmaya gelen bir kadın "lider"den bahseder. anlaşılan "mucize silahlarla" veya zaferle oyalanacak zamanı yoktu, büyük bir açıksözlülükle yaklaşan mağlubiyetle yüzleşti; iyi almanların bu konuda endişelenmelerine gerek yoktu çünkü führer "bütün iyiliğiyle, savaşın mutsuz bir sonla bitmesi halinde bütün alman halkı için, gazla zehirlenecekleri yumuşak bir ölüm hazırlamıştı". bunun üzerine reck-malleczewen şunları söyler:" yoo, hayır, hayal falan görmüyordum, bu hoş kadın bir serap değildi, kendi gözlerimle gördüm: açık tenli, kırkına yaklaşan, delirmiş gibi bakan bir kadın ... peki ne oldu? bavyeralı köylüler en azından bu ölme meraklısı kadının hararetini dindirmek için onu civardaki bir göle mi sokup çıkardılar? kesinlikle böyle bir şey yapmadılar. kafalarını sallaya sallaya evlerinin yolunu tuttular.”

memleketimizde de bu tür manzaralarla sık sık karşılaştığımızı, hatta bunun için köy yerlerine falan da değil twitter’da şöyle bir dolaşmamızın yeterli oacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

paul wittek’e göre gagavuz türkleri adlarını selçuklu hükümdarı keykâvûs’a olan bağlılıklarından almışlardır.

anthonij alveres’in ağabeyi gabriel alvares ortada hiçbir şey yokken bir borç meselesi nedeniyle kardeşini mahkemeye veren şahsın kafasına bir yumruk indirdi, şapkasını düşürdü; bahsi geçen gabriel alvares şapkayı alıp sokaktaki pisliğe fırlattı sonra da şapkanın üstüne bastı. 1655 yılında amsterdam’da yaşanan bu olayı mahkeme kayıtlarından biliyor ve anlatmaya değer buluyoruz: zira şapkası sokağa fırlatılan adam spinoza.

wittgenstein, beethoven hakkında şu hikayeyi anlatmayı çok severmiş “… bir dostu kapısına gittiğinde onun yeni fügü üzerine “küfrettiğini, uluduğunu ve şarkı söylediğini” duyar. beli bir saatin sonunda nihayet kapıdan çıkan beethoven, sanki az önce şeytanla boğuşmuş gibidir ve aşçısıyla hizmetçisi gazabından kaçtığı için yaklaşık 36 saattir hiçbir şey yememiştir. yani işte böyle bir insan olunmalıdır.”

bu gün neler oldu listesi. sabah dokuz buçuk. milan: “kahve içcen mi?” “içcem.” sonra tekrar uykuya dalış fakat bi kaç dakika sonra yeniden uyandırılış, “şeker yok..” “var, şeker kabında var.” “yok, şeker kabında, yok.” yataktan kalk şekeri bul. işe. yüzünü yıka, kurula. kanepeye otur ve kahveni içerken güne twitter’la başla ve yine canın sıkılsın. milan kahvaltı hazırlar: çay, yumurta, patates kızartması. biberli salçalı bi şey. ceviz. hafif tavada şey edilmiş soğan. peynir zeytin falan. “milan, şimdi sen içeri geç, ben bu buzdolabını temizliycem.” “yaw ne gerek var  şimdi erhan?” “hadi ya milan.” “bak bunu daha sonra aleyhimde kullanma, çok çalıştım milan hep yattı falan şeklinde.” “tamam, kullanmam.” sıkı bir temizlik. arkasından odama geçiş. ha, şu küçük odadaki lambada da bi sorun vardı, onu da yapalım. bi kaç dizi. orada burada dolaşmalar. bi şeyler oku. can sıkıcı memleket. gözaltına alınanların hepsi serbest bırakılmış nihayet. (kemalpaşa’da 37 öğretmen.) (bir gün hepimize sıra gelecek.)

montaigne, “kötü davranışlardan, istemediğiniz için kaçının,” diyor: “beceremediğiniz için değil.”

hmmm...


Share on :

Hiç yorum yok:

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah