kaan harun ökten heidegger'in varlık ve zaman'ını nasıl 'çevirdiğini' anlatıyor.
Varlık ve Zaman’ın çevirisini sonunda bitirdim! Ne kadar da uzun ve zahmetli bir çalışmaydı. Tam on iki yıl sürdü. 39 yaşındayım, yetişkin ömrümün önemli bir bölümünü bu çeviı-iye adadım. Çevremdekiler neyle uğ-raştığımı sorduğunda cevap hep aynıydı; “Heidegger çeviriyorum.” Kitabı ilk kez on iki yıl önce baştan sona okudum ve ardından haldkate ulaştığım hissiyle gözyaşı döktüm. Hakikate uyanmıştım sanki.
Artık geleceğe dair planım kafamda netleşti, dünyada çevirisi en zor kitaplar arasında sayılan “Varlık ve Zaman”ı Türkçe’ye çevirmek ve Türk okuruyla buluşturmak. Bu çeviri yolculuğu bir süre sonra benim için bir tür kişisel ibadet ve terapiye dönüştü.
Defalarca yeni baştan çeviriye başlamak ihtiyacı duydum. Çevirinin hakkını verebilmek için Varlık ve Zaman’ın içeriğiyle ilgili çok sayıda ikincil kitap okumaya giriştim. Ustelik kitabın orijinal dili olan Almanca denizi içinde boğulur gibi oluyordum. Sonra sıra kitabı Türkçe’ye çevirmeye geldi. Bu benim için yeni bir meydan okumaydı; Almanya’da doğmuştum. Türkiye’ye 1984’tc kesin dönüş yaptığımda on beş yaşındaydım, senelerim Almanca düşünerek, konuşarak geçmişti ve kitabı Almanca’dan çok farklı olan Türkçe’ye çevirmem gerekiyordu. Biz “gurbetçiler” bunun zorluğunu çok iyi biliriz. Ama Türkçe’yi sonradan öğrenen biri olarak onun nasıl bir dil olduğunu ona dışarıdan dahil olarak bilme imkanına sahip oldum. Varlık ve Zaman’ı çevirdiğim bu uzun yolculuk süresince Almanca ve Türkçe ontolojinin kıymetini kavradım. Heidegger’in deyimiyle dil varlığın evidir, evimi seviyorum; her iki evimi de. Felsefi terimler üzerinden yürütülen ideolojik tartışmaların ne kadar sığ olduğunu gördüm. Kitabın çevirisi bitince her iki dilin ontolojisine yaptığım uzun yolculuk son buldu. Çeviriyi noktaladığımda içimde bir şeyler de bitti. Çünkü basit bir “buradan al, şuraya koy” işi değildi bu. Çeviri süresince ontolojiyi, var oluşun, var olmanın doğasını, gerçeklik algısını ve dilin düşünce ve yaşam üzerinde çoğu zaman örtük olan etkisini bizzat kendi ruhumda soludum ve gözlemledim. Parmak ucumdaki klavyede, dudaklarımdaki kahvede, öğrencilerimin gözlerinde, dostlarımın konuşmalarında... Bu, çevirmekten ziyade Varlık ve Zaman’ı “çekip çevirmekti.” Varlık ve Zaman da beni “çekip çevirdi” ve artık “Varlık ve Zaman”ca konuşmaya, görmeye başladım.
Kitabı çekip çevirmeyi aklıma koyunca önce Sarmal Yayınevi’ni yöneten Işıtan Gündüz, Stephen Mulhall’ın “Heidegger ve Varlık ve Zaman” adlı kitabım çevirmemi teklif etti. Düşünmeden evet dedim. Oturdum çevirdim kitabı, bir de kitapla ilgili küçük sözlük hazırladım. Bu sayede orijinal Varlık ve Zamanı Türkçeleştirme yolunda ilk adımlarımı atmış oldum. Sonra Everest
Yayınlarının editörü Osman Akınhay ile tanıştım. Yayın piyasasında hiç dinmeyen rüzgarlar Akınhay’ı Everest’ten ayrılıp Agora Kitaplığı’nı kurmaya itti. Ardından Akınhay Almanya’daki Muz Niemeyer Yayınevi’nden Heidegger’in bu başyapıtının yayın hakkını almayı başardı. Ama iş bu kitabın yayın hakkının elde edilmesiyle bitmedi. Kitabın çevirisine başlamadan önce rüştümü ispat etmem için Muz Niemeyer deneme çevirisi yapmamı ve Türkiye’den tanınmış iki felsefecinin kurduğu tetkik komisyonu tarafından bu çevirilerin onaylanmasını istedi. Yayınevinin Türkiye’nin tanınmış iki felsefecisinden kurduğu tetkik komisyonunun vereceği onayla çeviri hakları sözleşmesi imzalanacaktı. Süreç çok uzadı, bir ara ümidimi kestim ve çeviri işine ara verdim. Fakat sonra şeytanın bacağını Frankfurt Kitap Fuarı’nda kırdım. Alman yayınevinin bu işlerden sorumlu yetkilisiyle görüştükten, tetkik heyetinden ve Heidegger’in oğlu Hermann’dan olumlu görüş aldıktan sonra bir buçuk yıla yakın süren çaba sonuç verdi ve nihayet çeviri hakları sözleşmesi imzalandı.
Göttingen Universitesi’nde başladığım çeviriyi Istanbul Universitesi, Maltepe Universitesi ve Istanbul Bilgi Universitesi’nde sürdürdüm. Bilgi Universitesi’ndeyken telif hakları sözleşmesi de yapılan çeviriye hız vermeye başladım. Bunun yanında hem doçentlikle uğraşıyor, hem Özgür Universite’de ve Bilgi’de Heidegger konulu dersler veriyordum. Varlık ve Zaman’ı çevirmeden önce bir ön hazırlık niteliğinde 2 bin 800 sözcük ve 90’a yakın kavramdan oluşan “Varlık ve Zaman Kılavuzu” fihristini hazırladım. Bu fihristi hazırlarken bana Nevzat Erkmen beyin çevrilmesi zor bir başka başyapıt olan Ulysses için hazırladığı sözlük ilham kaynağı oldu. Bu kılavuz biraz da zaruriydi. Çünkü Heidegger dili özgürleştirmek için kendi kelimelerini ieat etti ya da var olan kelimelere yeni anlamlar yükledi. Ortaya “Heideggerce” kelimeler çıktı.
2007 yazında Bahçeşehir Universitesi’ne geçince Varlık ve Zaman çevirim tam sürat kazanmıştı ki, Mart 2008’de babamı kaybettim. Kendimi yeniden kitabın çevirisine odakiamam birkaç hafta sürdü. 0 süre zarfinda hiçbir şey yazamadım. Sonra hem babama vefa borcu hissi hem de terapi ihtiyacıyla yeniden yoğunlaşarak kitabın çevirisi- ne giriştim ve en nihayet 460 sayfalık kitabın (Agora’dan çıktı.) çevirisini bitirdim. Artık büyük bir boşluk var içimde.
KAAN HARUN ÖKTEN
(Newsweek Türkiye'de yayınlanan yazısı.)
2 yorum:
evet, newsweek'in son sayısında okudum ben de. hukuk felsefesi dışında çok az felsefe kitabı okumama rağmen (evet, çok ayıp bana!), bu kitabı edinmeyi de gerçekten istedim. Hem heidegger okumak çok havalı olurdu :p hem de çevirmenin çabasını takdir etmek için. gerçi "varoluşun doğası", "gerçeklik algısı" şu aralar kendinden bu kadar uzağa düşmüş ben için pek de çekici sorunlar değil.
ben, puşkin okuyorum şu aralar. yeniyetme zamanlarımın bol boşluklu okumalarına yama yapmak fena fikir olmadığı için. hem de rusça için. rusça ne zor, her dönemeçte hevesimi kırıp kırıp duruyor. ama devam işte. yoksa, varoluşun anlamı ne olur:P
sevgiler:)
ben de muhtemelen bu kitabı alıciim, sevgili peri. ama hiç bir zaman belki de okuyamıciim. evet... ama çok isterim okumak. heidegger üzerine bi çok kitap okudum. kendisinin yazdığı bi kaç metni de... bi ara hakkında türkçe ne varsa tutkuyla tüketiyordum...
ama varlık ve zaman... yani, nasıl okunabilir, nasıl atından kalkılabilir böyle bi metnin?... allaam, saçma bi şekilde öyle aceleciyim ki ne zamandır.. belki biri olsaydı ya da birileri ve birlikte okusaydık.. o zaman iyi olurdu bak... evet...
(bu vesileyle seninle yeniden karşılaşmak:)
Yorum Gönder