"İnananlar mutludur. Şüphe edenler ise bilgili." (Edgar Allan Poe)
Semerkant’a giden İzvestia gazetesi muhabiri, Enver Paşa’yla yaptığı mülakatı şöyle aktarmaktadır:
“Yataktan kalkar kalkmaz bir Türk subayı gelip emir ile görüşebileceğimi bana haber verdi. Derhal indim ve subayla birlikte genel karargâha gittik. Semerkant güzel bir Asya şehridir. Fakat beni en çok şaşırtan nokta bütün halkın son zamanda silahlandırılmış olmasıydı. Bu silahları nereden buldular? Bu silahları kim dağıttı? Semerkant birlikleri pek çoktur. Bana öyle göründü ki, Enver’in ordusunda her alay başka bir ırka mensup erlerden oluşmuştur. Fakat bu birlikler oldukça iyi donatılmıştır. Bununla beraber her ırk kendi milli kıyafetini korumaktadır!Türk subay ve erleri pek çoktur. İşte genel karargâha geldik. Burası taştan yapılmış güzel bir binadır. Kapıda nöbetçiler bekliyor. Bir Türk albayı bizi karşıladı. Bu, kurmay başkanı Nüzhet Bey’di. Emir, odasına girdiğimizde bizi bekliyordu. Enver’in resmini daha önce görmüştüm. Fakat bugünkü emir ile dünkü Enver Paşa birbirinden pek farklıdır. Bugünkü Enver siyah sakalıyla tanınmaz bir adamdır. Başında arkaya atılmış büyük bir Sibirya kalpağı var. Emir, siyah bir Çerkez elbisesi giyiyordu. Bir yanda tabanca, hançer, göğsünde fişeklikler vardı. Enver bu haliyle korkunç ve heybetli görünüyordu. Arkasında duvarda büyük bir kurmay haritası asılı, masasında iki telefon, kağıt üzerine koymak için kullanılan, ağırlık görevini gören parçalar, Türk ve Avrupa gazeteleri var. Enver elini yıkadıktan sonra görüşmemiz başladı.
"Bir biftek aldınız ve onu kasabın buzdolabından kendi buzdolabınıza aktardınız. Ama bu bifteği tüketip kanınıza karıştırmadan kelimenin gerçek anlamıyla ona sahip olamazsınız. İddiam şudur ki, kitapların da size herhangi bir faydası olması için kanınıza karışması gerekir."
Slavoj Zizek kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle diyor:
Röportajın tam-metin çevirisi şurada.
Dimitrov:
"Orwell’ın 1938’de yazdığı harika bir deneme okudum. Tipik sol liberallerin harika bir analizini yapmış. Değişim istediklerini ama bunu ikiyüzlüce yaptıklarını söylüyor: Değişim istiyorlar ama sanki hiçbir gerçek değişim olmayacağını netleştirmek için yapıyorlar bunu."
Röportajın tam-metin çevirisi şurada.
Dimitrov:
Faşizm, büyük emperyalistlerin çıkarlarına hizmet etmekle birlikte, kitlelere, kendisini aldatılmış bir ulusun kahramanı biçiminde tanıtır. Alman faşizmi örneğinde de görüleceği gibi, kitlelerin ateşli ulusal duygularından yararlanır."
Marx:
"Halkın kendi durumu üzerindeki yanılsamalardan vazgeçmesini istemek, halkın yanılsamalara gereksinim duyan bir durumdan vazgeçmesini istemek anlamına geliyor."
İnsanın beyhudeliğini tam olarak anlamak isteyen birinin, aşkın sebeplerini ve sonuçlarını düşünmesi yeterlidir. Aşkın sebebi bir Je ne sais quoi'dır.* Comeille. Ve sonuçları dehşetengizdir. Bu Je ne sais quoi, bu farkma varamayacağımız kadar küçük şey, yeryüzünün tamamım, bütün hükümdarları, orduları, bütün dünyayı sarsar.İnsanın elinin altında ömür boyu olması, dönüp dönüp bakılması gereken kitaplardan.
Kleopatra'ınn burnu biraz daha küçük olsa, dünyanın hali bambaşka olurdu.
Herneyse bu günlük bu kadar mesai yeter.
* en üstteki fotoğrafta neşet ertaş, babası muharrem ertaş ve ailenin geri kalanını görüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder