Türk'ün nobel ile imtihanı
18 Eki 2006
Edebiyat, aklın özgürleşmesi üstüne kurar varoluşunu. Kendine yarattığı sonsuz özgürlük alanından doğru bakar, okur hayatı. Dünyayı dile tercüme ederken ufku siyasi sınırlarla belirlenmez. Edebiyat, doğası icabı, özgürlükçüdür. Tabularla zehirlenmeye direnir. Kendi kuralları, kendi diliyle meşguldür.
Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü'nü almış olması yurdumuz, Kuzey Kıbrıs ve bütün temsilciliklerimizde hiç de yadırganmayacak tepkilerle karşılandı. Pamuk'un romanlarını okuyanlar, dünyanın burasında yaşayanların bu ikircikli ruh durumlarını zaten anlatmış olduğunu hatırlayacak. Ama derdimiz okumayanlarla.
Okumayan çocuk kalmasın kampanyalarıyla çocukları bir bir kendi beter maariflerine teslim etmeyi aydınlanma zanneden, küçük hesapların buzlu sularında kulaç atarken okumaya vakit, takat, merak bulamayan ikirciklilerden bahsediyoruz. Orhan Pamuk'un evlatlıktan reddi kampanyasını başlatanlardan.
O sırada şu anki tepkilerin de hangi damardan beslendiğini yazmışım:
'Öncelikle Orhan Pamuk'u sevimli, dost olmak isteyeceğimiz bir insan olarak görüp ona gönül sofralarımızda yer açmak zorunda olmadığımızı hatırlatmakla başlayayım. Kaldı ki kendinin de böyle bir talebine tanık olmuşluğumuz yok. Söyleşilerinde defalarca belirttiği gibi yazı serüvenini yalnızlıkla besleyen, edebi yaratısını inzivadan devşiren bir yazardan söz ediyoruz.
Mesele Pamuk'un dünya çapına yükselip bu milletin denetiminden bir ölçüde sıyrılmışlığının medya kışkırtmasıyla kamuoyunda yarattığı hırçınlıktır. Pamuk, romanları hemen hemen bütün dünya dillerine çevrilmekle kalmamış, o dillerin de hayranlıkla okunan, her fırsatta ödüllendirilen bir yazarı olmuştur. Ona yönelik hırçınlığımızı besleyen de işte budur.
Çünkü bu Türklük denilen belalı ailenin fertleri olarak hepimiz gayet iyi biliriz ki yen içinde kalan kırık kollardan biri olmaktan kurtulanı, kalanlar hakkında söz alanı varlığımızı tehdit olarak görmeye mecburuz. O, artık yaban ellerde sözü dinlenen, insanlık tarihinde kendine bir sayfa açmış, her şeyden öte dünyanın gözünde Cumhurbaşkanımızdan ve ordumuzdan bile daha itibarlı bir vatandaş olmuştur. Bunun hazmedilebilmesi elbette çok güç. Ama toplumların enfantil cemaat dürtülerinden kopup tekamül edebilmesi için bütün dünya dillerinde karşılığı olan yaratıcılarının yolunu açıp, onları en azından hırpalamamayı becerebilmesi gerekir. Aksi takdirde sürgün yaratıcıları yetiştiren bir kültür olarak dilinizi, dünyayı inandıramadığınız mazlumiyet manzumelerine rehin bırakırsınız.'
Bu biz kimdir?
Keşke edebiyattan konuşabilsek. İşte bu Nobel ödülü, bir gün edebiyattan konuşacağımız noktaya da gelebileceğimiz umudu aşıladığı için önemli. Her şeyin fiyatını bilip hiçbir şeyin değerini bilmeyen sinikler durmuş bir çırpıda zamana direnememiş, etkisi uzun soluklu olamamış Nobelli yazarların listesini çıkarıyor, bu ödülün (parası dışında) hiç de önemli olmadığını vurguluyor.
Ödüller konusunda, özellikle bu ödül konusunda onlarca yıldır süregelen tartışmaları bugün kendileri başlatmış gibi afili bir duruşları var. Ama içinde jüri olan her kurum zaten sonsuza dek tartışmaya açıktır. Şu an Nobel üstüne bir çırpıda bir yığın bilgi döküp bu kadar coşkulu tartışabiliyor olmanız, Nobel'in hâlâ dünyanın en saygın ödüllerinden biri olduğunun kanıtı. Ajanslardan ilk haber olarak geçmesi, dünyanın her köşesinde merak uyandırması da cabası. Ödül denilen şey de zaten bu kadar bir şeydir işte. Nobel aldı diye insan savaşı durduramaz, dünyadaki açlığa çözüm bulamaz, ama dünyanın her yerinde bir yazar olarak merak uyandırır, okunur, takdir görür, başucunda soluklanıp birçok dünyalıyla söyleşir. Yine birçok dünyalının gözünde savaşanlardan, yönetenlerden, aç bırakanlardan daha önemli, daha güvenilir bir insanlık temsilcisidir. İnsanlığın hafızasına yazılma konusunda dev bir adım atmıştır. Hepsini sayamayacağınız 45 dile çevrilmiş, fazlasına da çevrilecektir.
Nurlu köşelerinde bu ödülün kendilerine yaşattığı sıkıntı üstüne neredeyse edebi metinler döktüren basın mücahitlerine kulak asmayın. Onlar, Pamuk'u mahkeme kapısında linçe kalkışanlar karşısında göstermedikleri celâli, yazardan sakınmıyor. Tuhaf bir kendini kaybetmişlik içinde ellerinde olsa bu ödülü Orhan Pamuk'un yeni bir marifeti, yeni bir hainliği olarak tescil ettirecekler. Bir zamanlar komplocu paşaların iğvasına uyup kendi meslektaşlarını 'alçak' ilan etmiş olanı, "Sayın Pamuk'a Nobel ile birlikte ahlâki zafiyet ödülü de verilse iyi olurdu diye düşünüyoruz" yazmış.
Hemen hepsinin yasının zılgıtı aynı. 'Bir Türk aldığı için seviniyoruz, ama içimiz de rahat değil çünkü o, bizden değil."
Son derece doğru bir saptama. Değil elbet. Sizden dünyaya ulaşabilecek bir yazar çıkabilir mi? Temsilcisi siz olduğunuza göre o 'biz'i iyi biliriz.
Şimdi onu kutlamak için, onun zaferine ortak olmak için hâlâ üstten alıyor kimileri. Pamuk'un yegâne affedilme koşulunun, Fransa'ya giderek yeni çıkan Ermeni yasasını protesto eden bir nümayişte bulunmak olduğunu belirtiyorlar. Hâlâ anlamıyorlar. Orhan Pamuk sizin mehter takımınız, gönüllü diplomatınız olmayı seçmedi.
Onun sürüden ayrılarak dokunulmazlık kazanması çıldırtıyor habis vasat sözcülerini. Orhan Pamuk üstünde yitirdikleri denetime yas tutuyorlar. Çünkü Nobel'i alan Kapıkule'yi geçti bile. Bir yazarın karşısında çaresiz kalmak, onu muma çeviremeyeceğinizi bilmek ağır olsa gerek. Alışacaksınız. Bu yoldan başka yazarlar da geçecek. Hazmedeceksiniz. Siz kasık çatlatan retoriğinizle Nobel'li yazarın ahlaklısını ve sportmenini sevdiğinizden dem vuruyorsunuz. İşte bu yüzden bu bütün tartışmalara rağmen hâlâ saygın ödülün ve diğer ödüllerin umurunda değilsiniz.
Sartre hakkında De Gaulle'ün dediklerini okuyoruz bu aralar sıkça. De Gaulle, Sartre'ın Cezayir konusundaki eleştirileri üstüne kendisini kışkırtan şahinlerine, "Sartre, Fransa'dır" demiş.
De Gaulle'ü hâlâ hatırlıyor olmamızın nedeni, kendisini
kıyasıya eleştiren bir yazar için bu sözleri söyleyebilmiş bir muktedir olmasıdır. Tarihin ilk unuttukları ise gönüllü gardiyanlar, her zulmün küçük hisseli ortaklarıdır.
Bu ödülün ardında şöyle ya da böyle bir katakulli aramaya kendilerinde hak bulan yazarlara da bir sözümüz olacak.
Kıskançlığın kötü bir şey olduğunu, hissedildiğinde bile gösterilmesi uygunsuz bir duygu olduğunu öğrenememiş olabilir mi bu çalışma masalarına yalnız başına oturup yüzlerce sayfa yazmış insanlar?
Bütün mesele gerçekten de Emin Çölaşan'ın zehirli yakıştırmasıyla "Tırnak içinde Türk" olmaktan geçiyor. Önce insan, dünyalı, tırnak içinde de Türk. Ancak o zaman edebiyatın soylu alanında kalmış olacaksınız. Vatanseverliğiniz kabardıysa da biraz olsun ATO Başkanı'ndan farklı bir söz üretmek zorundasınız. Ancak Fransa parlamentosunun kararına yıkılıp tepki gösterdiğiniz kadar her yıl açlık sınırının altında toplanan
yeni milyonlar için, sokaklarda yatıp ölen çocuklar için, memleketin doğusunda hâlâ durmadan akan kan için yıkılıp tepki gösterdiğiniz zaman yeteneğiniz oranında yakınlaşacaksınız dünyalı olmaya. Dünyanın her yerinde okunmaya. Yoksa bu kuytuda ömür boyu kendinizi ve birbirinizi yiyerek titreşeceksiniz.
İkircikliler. Aranızda birbirinize yüksek sesle Turgut Özakman'dan bölümler okuyabilirsiniz. Kimsenin karıştığı yok. Ama dünya Orhan Pamuk'u okunası buluyor.
yıldırım türker
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder