offff...of! toplu mezarlar bulunuyor ve orada kemikler hani, kayıpların aileleri dna testi yaptırıyorlar ya erhan bey, yani bir umut, oğlu, kızı, çıksın da, o kemik parçasını kendi mezarına koyabilsinler. ölüyorum o zaman, bu manzaraya bakıp duran saçmasapan bir insanım.
Şöyle bir şey var; mutlu anların fotoğrafı vardır ama mutsuz anlar hiç fotoğraflanmaz denilir. Kendine bakınca insan gördüğü şey de budur. Hep mutlu, güzel anlar yakalanmış, ötesi yok.
Bir de bu tür fotoğraflar var. Sanırım "photojournalist" deniyor bunları çekenlere. Erhan Bey'in bağlantıyı verdiği yere baktım. Çeken kişiye ve hayatına da. Bu dünyada öyle çok acı var ki, fotoğraflardan bize sızmasına gerek kalmıyor. Fotoğrafı çekerken düşünülen şeyler, seyre sokulan keder, tüm bunlar hakkında söyleyeceğim o kadar çok şey var ki, ama canım sıkılıyor. Zaten var olan bir şey üzerine konuşmayı sevmiyorum. Fotoğrafla yapılan arınmayı da.
haklısın justine, susan sontag'ın o muhteşem, 'fotoğraf üzerine' kitabında geçer bu. şimdi bu görüntüye canımız sıkan bir duygusallıkla bakıyoruz; aslında böyle ahlanıp vahlanan bir seyirci olmayı çok küçümsüyorum. çünkü baktığın şeyi ahlaki olarak değerlendirebilmen, bunun için de siyasi bir tavır alabilmen filan lazım. yoksa bu fotoğrafa köylü annemle ben aynı şekilde bakıp, aynı duygusal pasiflikle ağlaşırız. yani her fotoğraf aslında bizde bir bağlamı olduğu sürece bir anlam ifade ediyor. yanan insan görüntülerine bakınca biz ortadoğuda olanı düşünüyoruz. o fotoğraf bizim için netice olarak devrim demek. bu tarihsel bağlamı olmasa, üzücü bir durumun fotoğrafı deriz. aslında şunu demek istiyorum, fotoğrafı sadece sanatsal olarak yoruma açık bir nesne olarak düşünmeyip; siyasi, ahlaki olarak yorumlayacağın bir gerçekliği ifadesi olarak gördüğün zaman asıl bağlamını buluyor ve işte dünya kamuoyunun vicdanını da bu belirliyor.
sontag, müdahale eden insan fotoğraflayamaz, diyor. yani fotoğrafçı müdahale etmeyerek, bir gerçeğin doğuşuna tanıklık ediyor ve aslında böylece olan o korkunç şeye suç ortağı oluyor bir şekilde.
fotoğrafı seyreden ben de aynı şekilde, müdahale edemediğim korkunç bir olayın izleyicisi olarak suç ortağı oluyorum. bu nedenle saçmasapan bir insanım.
yarın saat üçte burda buluşalım yine justine:)acaba erhan bey ne resmi koyacak? keşke zor olmasa, çok heyecanlı. politik bir şey olursa şimdiden diyeyim, saptırırım konuyu.:)
(Eskiden çok sinir olurdum bu işaretlere, gülme, dil çıkarma filan. Var ya, aslında hayatın anlamı onlarda saklıymış! Koymayınca çok şey anlamından kaybediyor. Bir de biz neden buralardayız, ben söyleyeyim herkese; sevgilimiz uzaklarda:p Başka şeyler yapmayı da biliriz yani:p Hah ha, şaka tamam, iki sayfa okuyor, bir film izliyor yine buraya geliyoruz, ne var yani? Tez işini de serdim, misss'ler gibiyim. Oh be, rahatladım!)
6 yorum:
offff...of! toplu mezarlar bulunuyor ve orada kemikler hani, kayıpların aileleri dna testi yaptırıyorlar ya erhan bey, yani bir umut, oğlu, kızı, çıksın da, o kemik parçasını kendi mezarına koyabilsinler. ölüyorum o zaman, bu manzaraya bakıp duran saçmasapan bir insanım.
Şöyle bir şey var; mutlu anların fotoğrafı vardır ama mutsuz anlar hiç fotoğraflanmaz denilir. Kendine bakınca insan gördüğü şey de budur. Hep mutlu, güzel anlar yakalanmış, ötesi yok.
Bir de bu tür fotoğraflar var. Sanırım "photojournalist" deniyor bunları çekenlere. Erhan Bey'in bağlantıyı verdiği yere baktım. Çeken kişiye ve hayatına da. Bu dünyada öyle çok acı var ki, fotoğraflardan bize sızmasına gerek kalmıyor. Fotoğrafı çekerken düşünülen şeyler, seyre sokulan keder, tüm bunlar hakkında söyleyeceğim o kadar çok şey var ki, ama canım sıkılıyor. Zaten var olan bir şey üzerine konuşmayı sevmiyorum. Fotoğrafla yapılan arınmayı da.
haklısın justine,
susan sontag'ın o muhteşem, 'fotoğraf üzerine' kitabında geçer bu. şimdi bu görüntüye canımız sıkan bir duygusallıkla bakıyoruz; aslında böyle ahlanıp vahlanan bir seyirci olmayı çok küçümsüyorum. çünkü baktığın şeyi ahlaki olarak değerlendirebilmen, bunun için de siyasi bir tavır alabilmen filan lazım. yoksa bu fotoğrafa köylü annemle ben aynı şekilde bakıp, aynı duygusal pasiflikle ağlaşırız. yani her fotoğraf aslında bizde bir bağlamı olduğu sürece bir anlam ifade ediyor. yanan insan görüntülerine bakınca biz ortadoğuda olanı düşünüyoruz. o fotoğraf bizim için netice olarak devrim demek. bu tarihsel bağlamı olmasa, üzücü bir durumun fotoğrafı deriz. aslında şunu demek istiyorum, fotoğrafı sadece sanatsal olarak yoruma açık bir nesne olarak düşünmeyip; siyasi, ahlaki olarak yorumlayacağın bir gerçekliği ifadesi olarak gördüğün zaman asıl bağlamını buluyor ve işte dünya kamuoyunun vicdanını da bu belirliyor.
sontag, müdahale eden insan fotoğraflayamaz, diyor. yani fotoğrafçı müdahale etmeyerek, bir gerçeğin doğuşuna tanıklık ediyor ve aslında böylece olan o korkunç şeye suç ortağı oluyor bir şekilde.
fotoğrafı seyreden ben de aynı şekilde, müdahale edemediğim korkunç bir olayın izleyicisi olarak suç ortağı oluyorum. bu nedenle saçmasapan bir insanım.
neyse.
Şu dünyada saçma sapan diyeceğim son insansın canım. Yine körler sağırlar durumu oldu, ama böyle bu.
yarın saat üçte burda buluşalım yine justine:)acaba erhan bey ne resmi koyacak? keşke zor olmasa, çok heyecanlı. politik bir şey olursa şimdiden diyeyim, saptırırım konuyu.:)
:)
(Eskiden çok sinir olurdum bu işaretlere, gülme, dil çıkarma filan. Var ya, aslında hayatın anlamı onlarda saklıymış! Koymayınca çok şey anlamından kaybediyor. Bir de biz neden buralardayız, ben söyleyeyim herkese; sevgilimiz uzaklarda:p Başka şeyler yapmayı da biliriz yani:p Hah ha, şaka tamam, iki sayfa okuyor, bir film izliyor yine buraya geliyoruz, ne var yani? Tez işini de serdim, misss'ler gibiyim. Oh be, rahatladım!)
Yorum Gönder