Marcus Aurelius'un borçlu oldukları

1 Şub 2018


Marcus Aurelius, Roma'nın Stoacı imparatoruydu. Aşağıda Aurelius'un, Yapı Kredi Yayınları tarafından Şadan Karadeniz çevirisiyle yayınlanan "Düşünceler"inden bir bölüm var. İmparator bu bölümde (I. Kitap),  ruhsal gelişiminde kimlere neler borçlu olduğuna dair bir liste veriyor. 

Stocılar için temel soru şuydu: "Nasıl bir hayat yaşarsak bu hayat doğru bir hayat olur?"

Listeyi bu soruya ilişkin bi şey olarak okuyup kendi hayatlarımızla kıyaslamanın faydası var.

"1. Dedem Verus'tan¹: soylu ve öfkeden bağışık bir karak­ter örneği.


2. Beni dünyaya getiren² kişinin ününden ve bu ünün bende kalan anısından: sakınımlılık ve kararlılığı.


3. Annemden³: dindarlık ve cömertliği; yalnızca kötü ey­lemler işlemekten değil, onları düşünmekten bile sakınmayı; yaşam sadeliğini ve varsılların alışkanlıklarından kaçınmayı.


4. Büyükbabamdan⁴: halk okullarına gitmemiş olmayı, ev­ de iyi öğretmenlerden ders almayı ve bu tür şeyler için hiçbir masraftan kaçınmamayı.

5. Hocamdan⁵: ne yeşillerden ya da mavilerden, ne de par­ mulario ya da scutario'dan⁶ yana olmayı; zahmete katlanmayı ve az şeye gereksinim duymayı; kendi işimi kendim görmeyi ve başkalarının işleriyle ilgilenmemeyi; iftiraya kulak vermemeyi.

6. Diognetus'tan⁷; boş şeyleri umursamamayı; şartatanla­rın ve büyücüterin büyü yapma, şeytan kovma ve bu tür başka şeyler hakkındaki gevezeliklerine aldırmamayı; yarış bıldırcın­ları eğitmek ve buna benzer gösterilerden uzak durmayı; yalın konuşmayı hoşgörüyle karşılamayı; felsefeyle uğraşmayı, önce Bacchius'un, sonra Tandasis'in ve Marcianus'un⁸ çömezi olma­yı; çocukken kompozisyonlar yazmış olmayı; yalnızca postla örtülü basit bir tahta yatak ve Yunan eğitiminin bir parçasını oluşturan bütün öteki şeyleri istemeyi .⁹

7. Rusticus'tan¹⁰: karakterimi düzeltip geliştirmem gerek­tiğini; kendimi sofizm tutkusuna kaptırmamayı, soyut sorunlar üzerine incelemeler yazmamayı, ahkam  kesen nutuklar atmamayı, bilgiçlik ve insanseverlik taslamamayı; retorik şiir ve ince biçemle uğraşmamayı; evin içinde toga ile dolaşmak, ya da bu­nun gibi başka budalalıklar yapmamayı; mektuplarımı, tıpkı Sinuessa'nın annesine yazdığı mektuplar gibi basit bir biçimde yazmayı.


Beni kışkırtan ve incitenlere kin gütmemeyi ve bana yeni­ den yaklaşmak istediklerinde, onlarla barışmaya hazır olmayı; özenle ve dikkatle okuma alışkanlığını, yüzeysel bir izlenimle yetinmemeyi, kim olursa olsun gevezelerle hemen aynı görüşü paylaşmaya hazır olmamayı; bana kendi kopyasını ödünç vere­ rek Epiktetos'unll notlarını tanıma fırsatı sağlamış olmasını.


8. Apollonius'tan¹²: ahlaksal özgürlüğü, hiçbir şeyi rastlan­ tıya bırakmamayı; mantık dışında bir an bile olsa başka hiçbir şeye bel bağlamamayı; en şiddetli acılarda, bir evladın yitiril­mesinde, uzun süren hastalıklarda bile hep aynı kalmayı; onda, aynı insanın hem enerjik, hem de gevşek olabildiğinin canlı bir örneğini görmüş olmayı.


Bir şeyi açıklarken sabrını yitirmemeyi; kuramsal ilkeleri iletme yeteneği kadar deneyimi de açıkça yeteneklerinin en az önemlisi sayan birini tanımış olmayı; dostların sözümona lütuf­ larını, bundan etkilenmeksizin, duyarsız bir aldırmazlık da göstermeksizin nasıl karşılamak gerektiğini öğrenmiş olmayı.


9. Sextus'tan ¹³: başkalarının iyiliğini istemeyi; örnek bir aile babası olmayı; doğaya uygun yaşama¹⁴ kavramını; yapmacık olmayan ağırbaşlılığı; arkadaş çevresinde sakınımlı ve özenli davranmayı; bilgisiz ve fikirleri bilimsel dayanaktan yoksun olanlara hoşgörü göstermeyi. Kendini her çeşit insana göre uyarlamayı bilmeyi; öyle ki konuşması pohpohlamaktan daha çok hoşa gidiyordu, ama aynı zamanda onunla birlikte bulu­nan kişilerden en büyük saygıyı görüyordu; yaşamın temel il­kelerini tam ve yöntemli bir biçimde açıklama ve düzenleme yeteneğini. Hiçbir zaman öfke ya da başka duyguların en kü­çük bir belirtisini bile göstermemeyi, ama aynı zamanda hem duygularını belli etmemeyi, hem sevgi dolu olmayı; gösterişe kaçmadan övmeye hazır olmayı ve böbürlenmeksizin engin bir kültüre sahip olmayı.


10. Dilbilgici Alexande'dan¹⁵: kusur bulmamayı; ağızlarından başka bir dilden alınma ya da kurala aykırı yahut başka uyumsuz bir söz kaçıranları kınamamayı, yanıt verirken ya da bir şeyi pekiştirirken yahut söyleyişten çok konunun kendisini tartışırken kullanılması gereken en uygun terimi ustalıkla öner­meyi ya da aynı biçimde uygun bir başka öneride bulunmayı.


11. Fronto'dan¹⁶: zorbaların kıskançlık, kurnazlık ve ikiyüz­lülüklerinin hangi derecelere vardığını ve bu ünlü patrici'lerin¹⁷ -böyle deniyordu onlara- genel olarak, bir anlamda gerçek sev­gi yeteneğinden en yoksun kişiler arasında olduklarını öğren­meyi.

12. Platoncu Alexande'dan¹⁸: çok gerekmedikçe, sık sık sözle ya da mektupla çok meşgul olduğunu vurgulamamayı, böylece acele işleri bahane ederek, toplumsal ilişkilerimizin ge­rektirdiği görevlerden sürekli olarak kaçınmamayı.


13. Catulus'tan¹⁹: zaman zaman mantıksızca yapılmış olsa da bir dostun kınamasını gözardı etmemeyi, onunla her za­manki ilişkiyi yeniden kurmaya çalışmayı; Domitius ve Athe­nodotus²⁰ için söylendiği gibi, hocalarından övgülerini esirge­memeyi; çocuklarına içtenlikli bir sevgi beslemeyi.


14. Severus'tan²¹: aile, doğruluk ve adalet sevgisini; aynı zamanda, onun sayesinde, Thrasea, Helvidius, Cato, Dio ve Brutus'u²² tanımış olmayı; eşitliğe ve söz söyleme özgürlüğüne dayanan demokratik bir devlet fikrini; her şeyden çok uyrukla­rın özgürlüğüne saygı gösteren bir monarşi fikrini oluşturmayı. Ve gene ondan, sürekli ve sağlam bir felsefe saygısını; iyilik et­meye hazır olmayı ve cömertliği; en büyük yüce gönüllülük ve iyimserliği; dostların sevgisine güvenmeyi; eleştirdiği kişilere karşı açıkyürekli olmayı; ne istediği ya da ne istemediği konu­sunda arkadaşlarının tahminde bulunma gereksinimi duyma­maları için niyetlerini açıkça ortaya koymayı.

15. Maximus'tan²³: kendine egemen olmayı ve tam bir ka­rarlılığı; her durumda, ama özellikle hastalıkta serinkanlı olma­yı; ılımlılığı, yumuşaklıkla ağırbaşlılığın uyumlu bir karışımı­nın belirlediği bir karakter örneğini; görevini yakınmaksızın yerine getirmeye her zaman hazır olmayı; ne düşünüyorsa tas­ tamam onu söylediği ve bütün davranışlarının iyi niyetli oldu­ğu konusunda herkeste güven uyandırmayı; şaşmamayı ve hoşnutsuz olmamayı, hiçbir zaman aceleci olmamayı, ne karar­sız, ne güvensiz, ne yenik, ne ansızın kahkahadan öfkeye ya da kuşkuya geçmeye hazır olmayı.

Cömertliğe, bağışlamaya, açıklığa eğilimli olmayı; zorla doğru yolda tutulan biri değil, doğruluktan ayrılmayan bir in­ san olduğu izlenimi vermeyi; hiç kimsenin onun tarafından kü­çümsendiğini ya da kendisinin ondan üstün olduğunu sanma­ masına, ne de onun zayıf olduğunu düşünmesine yol açacak biçimde davranmamayı.


16. Babamdan²⁴: ölçülülüğü, inceden inceye düşünüp taşın­dıktan sonra alınan kararlarda direnmeyi; şan şeref sayılan şey­lere aldırmamayı; işini sevmeyi ve işinde sebat göstermeyi; or­tak yarara katkıda bulunabilecek durumdaki kimselere kulak verme eğiliminde olmayı; herkesi yan tutmaksızın, ödüllendir­me isteğini; nerede ciddi, nerede bağışlayıcı olmak gerektiğini ayırt edebilme yeteneğini; oğlancılığın yasaklanmasını²⁵; baş­kalarına karşı anlayışlı olmayı, dostlara, ne pahasına olursa ol­sun şölenlerine katılmama ya da yolculukta ona eşlik etmeme özgürlüğünü bağışlamayı, bununla birlikte, herhangi bir zo­runluluktan ötürü ona katılamamış olanların çevresinde her za­man aynı tutumu sürdürmeyi. Kurul²⁶ toplantılarında her so­runu titiz bir özenle gözden geçirmeyi, ilk izlenimlerle yetin­meyerek araştırmayı sabırla sürdürmeyi.


Dostlarına özen göstermeyi, onları sıkmamayı, ne de onla­ra düşkünlük göstermeyi; her durumda kendi kendine yetmeyi ve dinginliği. İleriye bakmayı, her şeyi, en önemsiz ayrıntıları bile düzenlemeyi, ama bunu gösterişsizce yapmayı. Kişiliğine yönelik alkışiarı ve her türlü pohpohlamaları dizginlemeyi; im­paratorluğun gereksinimleri bakımından gerekli olan her şey için aralıksız çaba harcamayı, kaynakları akıllıca kullanmayı ve bu konuda ortaya çıkabilecek eleştirileri hoşgörüyle karşılama­yı; tanrı tapımında boşinanlara yer vermemeyi, insan ilişkile­rinde halkın sevgisini kazanmak için pohpohlamalardan kaçın­mayı, her şeyde ölçülü ve kararlı olmayı, yeniliklere karşı kaba­ca davranmayı ne de bunlar için yanıp tutuşmayı.


Yaşamı kolaylaştıran ve şansın cömertçe sağladığı her şey­ den yararlanmayı bilmeyi, öyle ki varken onları sadelikle kullanmayı, yokken onlara gereksinim duy a ayı; hiç kimsenin onun bir sofist ya da düzmed ya da bilgiç olduğunu söyleye­  eyeceği, tersine, onun olgun, tam bir insan olduğunu, poh­ pohlamaya düşman, kendi kendini ve başkalarını yönetme ye­teneğine sahip olduğunu söyleyecekleri biçimde davranmayı.

Bundan başka, gerçek filozoflara duyduğu büyük saygıyı, ötekileri sert bir biçimde yermekten kaçınmayı, ama onlar tara­fından baştan çıkarılmaya da kendini bırakmamayı; kibarlığı, yapmacıklıktan uzak nezaketi; yaşama aşırı bağlılık göstermek­sizin, ama aynı zamanda onu savsaklamaksızın, sağlığına gös­terdiği yerinde özeni, böylece, kendine dikkat ettiği için hekim­lere ya da ilaçlara ve merhemlere olabildiğince az başvurmak zorunda kalmayı.

Ama özellikle güzel söz söylemek, yasaları ya da töreleri bilmek gibi özel yetenekler kazanmış kişileri öne geçirmeye ha­zır olmayı, onların kendi alanlarında önde gelen kişiler olarak hak ettikleri gibi tanın alarma kıskançlık duymaksızın yardımcı olmayı; her zaman atalarımızın alışkanlıklarına uygun dav­ranmayı, bunu yaparken yerleşik geleneklere uyma amacı güt­tüğünü gösterişli bir biçimde ortaya koymayı. Bundan başka, bağlılığı ve öngörülü olmayı, kendini uzun süre aynı yerlerde aynı uğraşiara adama yeteneğini; şiddetli bir başağrısı nöbetinin ardından, her zamanki alışılmış uğraşiarına yeni bir enerjiyle dönmeyi; seyrek olarak devlet işleriyle sınırlı az sayıda gizinin dışında fazla gizi olmamasını; halka açık gösterilere izin verme­ de, kamu yapıları, bağışlar ve bu tür etkinliklere giriş ekte gös­terdiği sakınganlık ve ılımlılığı; bunları kendisine getireceği ün için değil, yalnızca görevini düşünen biri gibi yapmayı.

Olmayacak saatlerde banyo yapmazdı, ne yapılar yaptır­maya aşırı düşkünlüğü vardı, ne yiyip içmeye, ne giysilerinin kuaşına ve rengine, ne de kölelerinin güzelliğine gereğinden çok önem verirdi. Togası, Latiu'daki köy evinden, öteki şey­ lerin büyük bir bölümü de Lanuviu'dan²⁷ gelirdi. Sonra, Tus­culum'da kendisini bağışlamasını dileyen vergi tahsildarına davranışı ve bu gibi duru lardaki genel tutumu.

Hiçbir zaman kaba, katı ya da sert olmadı, ne de "ter dök tü!" denebilecek biriydi, tersine, tüm eylemleri tek tek düşünülmüştü; dingince, düzenli, sağlam, tutarlı bir biçimde. Sokrates için söylenen28 tam da ona uyardı: birçoklarının karşı koymak için fazla zayıf, kendilerini bırakmak içinse aşırı düşkünlük gösterdikleri bir şeyin tadına varmak kadar onsuz yapabilme yeteneğine de sahipti. Güçlü olmak ve direnmeyi bilmek, her iki durumda da ılımlılığı elden bırakmamak ruhsal dengesi ye­ rinde ve yılmaz bir insanın belirgin özelliğidir; Maximus'un, hastalığında yaptığı gibi.

17.  Tanrılardan²⁹: iyi büyükanne ve büyükbabalara, iyi ana babaya, iyi bir kız kardeşe³⁰, hemen hemen tümü de iyi öğret­ menlere, iyi arkadaşlara, akraba ve dostlara sahip olmuş ol­ mam; onların hiçbirini incitecek bir şey yapmamam, oysa, ya­pım gereği, koşullar elverseydi böyle bir şey yapabilirdim; ama tanrıların lütfuyla, benim bu eğilimimi ortaya çıkaracak koşul­lar bir araya gelmedi.

Dedemin metresinin³¹ yanında gereğinden uzun süre kal­mamış olmam, böylece gençliğimin el değmemiş masumluğu­nu korumuş olmam ve vaktinden önce erkek olma hevesine ka­pılmamış, hatta bunu biraz geciktirmiş olmam. Beni tüm guru­rdan arındıran; insanın koruyuculara, gösterişli giysilere, avizelere, yontulara ve bu tür başka lükslere gereksinim duy­maksızın da bir sarayda yaşayabileceğine, saygınlığını yitirme­den, devletin çıkarı için bir hükümdarın yerine getirmesi gere­ken görevleri savsaklamadan, yaşamını hemen hemen bir yurt­taşın yaşamına indirgeyebileceğine inandıran bir hükümdarın uyruğu, bir babanın oğlu olmam.

Karakteriyle beni kişiliğimi geliştirmeye yönlendirmeyi ba­şaran, saygı ve sevgisiyle aynı zamanda ruhumu da yatıştıran bir erkek kardeşe³² sahip olmam; zihinsel ya da bedensel ku­surları olmayan çocuklara³³ sahip oluşum. Retorikte³⁴, şiirde, öteki çalışmalarımda gelişme göstermemem; kolayca başarı sağladığımın ayrımında olsaydım belki de bunlar benim tüm zamanımı alırdı. Öğretmenlerimi, henüz genç olduklarını göz önüne alarak, daha sonraya ertelemeksizin, ister göründükleri rütbelere gecikmeden yükseltmem. Appollonius'u, Rusticus'u ve Maximus'u³⁵ tanımış olmam.

Doğaya uygun³⁶ yaşamın gerçek anlamını sık sık açık seçik bir biçimde düşünmüş olmam, öyle ki, tanrılara, onların et­ kilerine, yardımlarına ve esinlerine bağlı olduğu ölçüde hiçbir şey beni doğaya uygun yaşamaktan alıkoymamıştır, eğer bu­ gün hala bundan biraz uzaksam, kusur yalnızca benimdir: tan­rıların uyarılarını, hatta diyebilirim ki, öğrettiklerini hesaba katmayan bendim gerçekten de. Benimki gibi bir yaşama uzun süre direnebilecek bir bedensel yapıya sahip olmam; ne Bene­ dieta ne de Theodotus'a³⁷ dokunmuş olmam, daha sonraları, aşk tutkusuna kendimi kaptırdığımda, iyileşmiş olmam; zaman zaman Rusticus'a öfkelenmişsem de, sonradan pişman olaca­ğım hiçbir şey yapmamış olmam.

Ne yazık ki, genç yaşta ölmeye yazgılı annemin³⁸ hiç değil­se son yıllarını benimle birlikte geçirmiş olması. Ne zaman yok­sul ya da başka bir biçimde yardıma gereksinimi olan birine yardım etmek istesem, hiç kimse bana bunu yapmaya olanakla­rımın elvermediğini söylememiştir; öte yandan, ben kendim başkalarından yardım alma gereksinimi duymamışımdır. Öy­lesine yumuşak başlı, sevgi dolu ve sade bir karımın³⁹ oluşu; çocuklarım için çok sayıda uygun eğitmenin bulunuşu. İlaçla­rın; özellikle kan tükürmeye ve başdönmesine karşı, bana düş­ ler ya da Gaeta'daki kahinin yanıtı aracılığıyla önerilmesi. Fel­sefeye tutkuyla bağlandığımda bir sofiste çatmamış olmam; ne de kendimi yazınsal yapıtları ya da tasımları⁴⁰ çözümlemeye, ya da göksel olguları yorumlamaya vermiş olmam.

İşte, bütün bunlara , tanrıların yardımı ve yazgının lütfuy­la sahip oldum."

*resim: "Dünyanın son Büyük İmparatoru Marcus Aurelius", Eugène Delacroix, 1844


Notlar
1. Düşünceler'in sistemli bir biçimde düzenlenmiş tek kitabı olan I. Kitapta, Mar­cus Aurelius, etik ve felsefe  gelişimine katkısı olan insanlara (tanrılara da) duy­duğu gönül borcunu dile getiriyor.Seçkin Roma'lı politikacı, senatör, Hadrianus'un akrabası, İspanyol asıllı M.Annius Verus;  on yaşlarındayken babasız kalan torunu Marcus'u evlat edinmiştir. 

2. Burada, bu (I.) kitabın 16. bölümünün ayrıldığı, imparator Antoninus Pius'a değil, Marcus Aurelius'un gerçek babası, MS 124 yılında öldüğü sanılan M. An­nius Verus'a gönderme yapılıyor.

3. Domitia Lucilla; Marcus Aurelius'u, babasının ölümünden sonra yetiştiren, varlıklı, iyi eğitim görmüş bir kadındı.

4. Lucius Catilius Severus, Marcus Aurelius'un anne tarafından büyükbabası, Do­mitia Lucilla'nın dedesi.

5. Marcus Aurelius'un burada kime gönderme yaptığı bilinmiyor, ilk öğretmeni Euforion'a mı, yoksa başkalarına mı; olasılıkla, daha sonra adı anılan seçkin bil­ gelerin  münden farklı olarak, bir köle.

6. Burada sirk oyunlarına göndermede bulunuluyor; yeşil ve mavi, iki rakip ara­ba takımını; parmula (küçük, yuvarlak, hafif) ve scutum (büyük, dört köşe, ağır) kalkanlarla savaşan iki rakip gladyatör takımını belirtiyordu. Bu yarışmalar, onların halk arasında yarattığı heyecan, Seneca ve Epiktetos gibi Stoacılar tara­fından eleştirilmişti.

7. Diognetus: Marcus Aurelius'un resim öğretmeni.

8. Marcianus adı, bir varsayıma göre, hukukçu L. Volusius Mecianus'un adının bozulmuş bir biçimidir. Mecianus'un öğrencileri arasında, bir yapıtını sundu­ğu, o zaman imparator olan Marcus Aurelius da bulunuyordu. Bacchius: Pla­toncu bir filozof (öteki iki ad bilinmiyor).

9. Çocukluğundan başlayarak, Marcus Aurelius, çileciliğin katı kurallarını uygu­luyordu; bunu, Yunan felsefesi öğreniminde temel nokta sayıyordu.

10. Quintus Iunius Rusticus, meslekten filozof değil, politikacı olduğu halde, yaşa­mını Stoacı ahlakın ilkelerine adamıştır. Seçkin politikacı, iki kez konsüllük yapmış; politikacı ve Stoacılığa bağlı, imparator Domitianus'a karşı çıktığı için ölüm cezasına çarptırılan Quintus Arulenus, Iunius Rusticus'un soyundan gelmiştir. (Marcus Aurelius bu tür stoik "şehitlere" hayranlık duyuyordu. Rusti­cus'un Marcus Aurelius'u Stoacılığa döndürmekte önemli bir rol oynadığı açık­ça görülüyor. (b . I 17 aşağıda Not 35)

11. İmparatorluk döneminin (MS yak!. 55-135) en önemli Stoacı filozolarından bi­ri; Marcus Aurelius'u derinden etkilemiştir.

12. Chalcedon'lu Apollonios: Stoacı filozof ve sofist, ünlü bir aydın ve biyografi ya­zarı; Antoninus Pius tarafından Marcus Aurelius'un eğitimiyle ilgilenmek için Roma'ya çağrılmıştı.

13. Boetia'da, Chaeronea'lı Sextus, Stoacı filozof, Plutarkhos'un yeğeni.

14. Doğaya uygun yaşama: Stoacı ahlakın temel ideali.

15. Dilbilgici Alexander: Frigya'lı filolog; Antikçağ'da Homeros'la ilgili incelemele­riyle tanınmıştır. Yunancasını geliştirmek için Marcus Aurelius'a ders vermiştir.


16. Coelius Fronto: zamanının (ya . MS 100-166) en ünlü Roma'lı hatibi, Marcus Aurelius'un (hitabet) öğretmeni ve arkadaşı. Marcus Aurelius ve başkalarıyla mektuplan günümüze dek kalmıştır. Roma'lı soyluların genellikle doğal sevgi­ den yoğun oldukları, bu mektuplarda yer almaktadır.

17. Patrici: Roma soyluları. (Çev)

18. Platoncu Alexander: olasılıkla, Kilikyalı retorikçi Alexander, Marcus Aureli­us'un Yunanca yazmanı.

19. Stoacı Cinna Catulus.

20. Athenodotus: Stoacı, Fronto'nun ilk hocalanndan; Domitius: kim olduğu bilin­miyor.

21. Genellike, Marcus'un dünürü Aristocu filozof, konsül Claudius Severus'la öz­deşleştirilir; oğlu Marcus'un en büyük kızıyla evlendi.

22. Thrasea vb: felsefeye dayalı ahlak ilkelerini politikaya uygulamaya çalıştıkları için acı çeken kimselerden ünlü örnekler. Stoacı Threses Paetus, Nero'nun buyruğuyla (MS 66) kendini öldürmeye zorlandı. Helvidius: bu adı taşıyan iki kişi (akraba), sırasıyla Vespasianus (MS 74) ve Domitianus (MS 93) zamanında öl­dürüldüler. Cato: Cumhuriyetçilerin safında çarpışırken, Iulius Caesara teslim olmamak için canına kıydı (MÖ 446). Brutus: Cato'nun damadı, Caesarın katil­lerinden biri (MÖ 44), Philippi yenilgisinin ardından kendini öldürdü (MÖ 42). Dio: olasılıkla, Platon'un öğretisinden etkilenerek, MÖ 4. yüzyıl ortalarında zorba II. Dionysios'un yönetimini düzeltmeye ya da onun yerini almaya çalı­şan, ancak başarısızlığa uğrayan Siracusa'lı. Thrasea ve Helvidius gibi kişiler bazen imparatorluk yönetimine karşı 'Stoacı muhalefet' olarak nitelendirilirler. Bu yanıltıcı bir görüştür, çünkü Stoacılık imparatorluk yönetimine değil, bu yö­netimin kötüye kullanılmasına karşıydı; Stoacılar, bütün rejimlerin, hatta mo­narşinin bile, erdemli bir biçimde yönetilebileceğine inanıyorlardı; burada be­timlenen "eşitliğe ve söz söyleme özgürlüğüne dayanan demokratik bir devlet" ideali, Stoacı olduğunca Roma politik ideallerini de yansıtır.

23. Claudius Maximus, Stoacı filozof, Afrika'da prokonsüldü.; MS ya . 142'de konsül olmuştur. Afrika eyaletinin valisi olarak, MS 158'de, yazar Apuleius'un yargılanmasına başkanlık etti; Apuleius'un Apologia'sında ondan, felsefe öğre­nimi görmüş, akıllı bir adam diye sözedilir.

24. Marcus Aurelius'u evlat edinen Antoninus Pius; MS 138-61 yılları arasında im­parator; MS 138 yılında, Hadrianus'un buyruğu ile Marcus'u (ve Verus'u) varis olarak evlat edindi. Marcus Aurelius; Antoninus'u, gerçek filozofları destekle­mekle birlikte, felsefi ilkelerden çok, karakter ve geleneksel Roma ahlakına gö­re davranan birisi olarak betimler. Bununla birlikte, onu, ilkeli yaşam biçimiyle ünlü Sokrates (MÖ 469-399) ile karşılaştırdığında, Antoninus'un böylece, baş­kalarının felsefe aracılığıyla sağladıkları standartlara eşit standartlar sağladığı­nı öne sürer. Özellikle Sokrates'in (gerektiğinde) yemek içmekten sakınma ya da haz duyma yeteneğine değinmektedir: Platon, Symposium (Şölen). Mar­cus'un, Antoninus'a yönelttiği övgüler, kendi ahlaksal ve siyasal hedeflerine ışık tutuyor; açıkça anlaşıldığına göre, Marcus, en iyi Roma standartlarına göre yaşamaya çalışıyor, bunları Stoacı felsefenin ışığında görüyordu.

25. Oğlancılığın yasaklanması: Yunan ahlakıyla kısmen çelişen geleneksel Roma ah­ lakı eşcinselliği onaylamıyordu; daha önceki bazı imparatorların, özellikle Bithnia'lı genç Antinous'a aşkı dillerde dolaşan Hadrianus'un eşcinselliğiyle çelişki anıştırılıyor.

26. Kurul: Roma  senatosu değil, bütün imparatorlann kullandıkları danışma kurulu. 

27. Antoninus Pius, Lanuvium'luydu, Roma yakınında Lorio'da eğitim gördü, bu­ rada daha sonra bir saray yaptırdı. Kitabın bu bölümünün tümü bozuk, ondan sonraki bölüm de; öyle görünüyor  , burada Marcus Aurelius, daha sonra im­parator Septimus Seves'a yaptığı gibi, Antoninus Pius'un yüce gönüllülüğü­nü ve alçakgönüllülüğünü belirten bir örneğe göndermede bulunuyor.

28. Atina'lı ünlü filozof (MS 469-399), fikirlerini yalnızca öğrencisi Platon'un yapıt­ları aracılığıyla biliyoruz; gönderme için bkz. Platon, Symposium.

29. Tanrılar: Burada ve Düşünceler'in çeşitli yerlerinde, Marcus Aurelius geleneksel Yunan-Roma çoktanrıcılığının uygulamalarını (örneğin, yakarı, kehanet); Stoacı tanrıbilimle bağdaşır buluyor. Stoacılık için, tanrısal ('tanrı, tanrılar, Zeus, ilahi takdir ); gerek evrende, gerek insan varlıklarında düzen ve ussallık ögesini temsil ediyordu ('içimizde  koruyucu  ruh', diye dile getirir çok kez bunu Mar­cus). Tanrı, fiziksel bakımdan 'tasarlayıcı ateş' olarak düşünülür. Epikurosçu­lara karşıt olarak, Stoacılar, geleneksel dinsel uygulamaları ve fikirleri, kendi felsefe kuramlarıyla bağdaştırmaya çalışmışlardır; bkz. Cicero: Tanrıların Doğası Üstüne, özellikle 2.  kitap.

30. Annia Corificia Faustina, Marcus Aurelius'un biricik kardeşi.

31. Dedemin metresi: Marcus Aurelius, babasının erken ölümünden sonra büyükba­bası Marcus Annius Verus'un evinde büyüdü; büyükbabası, karısının ölümün­ den sonra bir metresle birlikte yaşamaya başladı.

32. Erkek  kardeş: Lucius Aurelius Verus, Antoninus Pius tarafından MS 138 yılında evlat edinildi; MS 169 yılında ölümüne dek, daha genç imparator olarak, impa­ratorluğu onunla paylaştı.

33. Çocuklar: Marcus Aurelius'un karısı Faustina, aralarında Marcus Aurelius'un (başarısız) ardılı Commodus'un da bulunduğu birkaç çocuk dünyaya getirdi; burada Marcus Aurelius'un yo mu, çocukların 'tanrı vergisi' özellikleriyle sı­ nırlandırılmış (ö eğin çocukların fiziksel ve zihinsel bakımdan sağlıklı olup olmayışla ).

34. Retorikte gelişme göstermemem: Marcus'un Fronto'ya mektupları, Fronto'nun ki­şiliği kadar, Marcus'un, Fronto'nun retoriğin önemine ilişkin görüşünden etki­lendiğini de göstermektedir. Ancak Marcus gençliğinde bir ara (özellikle Rusti­cus'un etkisiyle), daha çok felsefeye eğilim duyuyordu; öyle de kaldı. 

35. Apollonius, Rusticus ve Maximus: Apollonius ve Ruscus, Marcus Aurelius'u felsefeye yöneltmekte önemli bir rol oynamışlardır; Rusticus ve Maximus, poli­tik yaşamları felsefe eğitiminden etkilenmiş kişilere örnektirler.

36. Doğaya uygun yaşam: Stoacılığın ideali burada, geleneksel dinsel uygulamalarla birleşiyor.

37. Benedieta ve Theodotus: Bilinmiyor, olasılıkla Marcus Aurelius'u evlat edinmiş olan babasının (Antoninus) evinde yaşayan biri kadın, biri erkek iki köle; bu kölelerle cinsel ilişkiye izin veriliyordu; Marcus Antoninus'un cinsel denetimi için bkz. 1 16.

38. Marcus Aurelius'un annesi için bkz. yuk. I. 3.

39. Annia Galeria Faustina, Marcus Aurelius'un karısı, Antoninus Pius'un kızı; Marcus Aurelius onunla MS 145'te evlendi, karısının MS 175'te ölümüne dek onunla evli kaldı. Marcus Antoninus'un ondan en az on dört çocuğu oldu. Avi­dius Crassus'la bir macerası olduğu ve onun MS 174 yılındaki başarısız başkal­dırısını desteklediği yolunda söylentiler çıkmışsa da, Marcus Aurelius, Historia Augusta'daki biyografisinde geniş bir biçimde yer alan bu söylentilere önem vermemiş; mektuplarında ondan sevgi ve saygıyla sözetmiştir.

40. Tasımları çözümle eye ya da göksel olguları yorumlamaya .. : Marcus Aurelius bura­da, açıkça Stoacı ahlak ilkelerini benimsemiş ve Stoacı bilgenin 'kozmik' görün­ gesine erişmeyi ummasına karşın, mantık-etik-fizik'ten (doğanın incelenişi) oluşan Stoacı felsefenin ders programını tamamlamamıştır. Stoacılar, bu üç araştırma alanının birbirine bağlılığını vurguladıklarından, Marcus Aurelius'un Stoacılık anlayışı tamam değildir; ancak bu, kendi başına, Düşünceler'in Stoacı dünya görüşünü yanstımakta başarısız olduğu anlamına gelmez.


  
Share on :

Hiç yorum yok:

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah