sık sık beyrut, atina, roma, paris turnelerine çıkan ve oralardan bir türlü dönmek bilmeyen nana namlı meşhur oryantal dansöz için sitem dolu şöyle bi şarkı yapılmış idi: nana balkonda yatar / altına minder atar / beyaz donu içinde / kara kedi saklar
"edebiyat, hayatın tek başına yeterli olmadığının kanıtıdır," diyor pessoa.
russell, “zulüm rejimi”ni “yandaşların desteğini korumak için, onların gerçeklerle ilişkisini kesecek şekilde, bir kocaman organize yalan sistemi” olarak tanımlamış.
"insanların ahlaksız dediği kitaplar, insanlara kendi ayıplarını gösteren kitaplardır,'' diye harika bir tespitte bulunan oscar wilde, bir bar tabelasında, "lütfen piyanisti vurmayın. elinden geleni yapıyor" diye yazıldığını görmüş ve bunun hayatında karşılaştığı tek mantıklı sanat eleştirisi olduğunu söylemiş.
alman filozofu mac scheler bir gece yanında horul horul uyuyan karısını uyandırarak şunu sormuştur: “dünyada bunca sorun varken sen nasıl uyuyabiliyorsun?”
deniz ve arkadaşlarının idamla yargılandığı davanın savcısı baki tuğ, 1970 yılında bilimsel araştırmalar yapmak üzere sovyetler birliği'ne giden prof. türkkaya ataöv'ün, dostlarından dursan akçam, oğuz onaran, taner timur ve osman korkut akol'a, üzerinde lenin'in resmi bulunan pullar gönderdiğini ve böylece komünizm propagandası yaptığını ileri sürerek ankara üç numaralı sıkıyönetim askeri mahkemesinde kamu davası açmış ve pulların müsaderesine karar verilmesini istemişti.
shakespeare'in romeo ve juliet'indeki juliet'in yaşının 13 olduğunu kaan h. ökten twitter hesabından biraz önce öğrenmiş bulunuyorum.
eski bi hiyoroglifte, "çocuğun kulağı sırtındadır, sırtına vurunca dinler ancak, diye yazıyormuş.
schopenhauer aşk tutkusunu yaşayan kadınları asla bağışlamayacağını söylüyor. zira aslında hiçbir değeri olmayan insan türünün sürüp gitmesini kadınlar o tutkuyla sağlıyorlarmış.
roma yolu anlamına gelen latince strata sözcüğünün kur'ân'da sırât (yol) olarak belirişi.
dervişe, "allah'la aran nasıl," diye sormuşlar, "nasıl olsun, hep onun dediği oluyor," demiş
"ey büyük yıldız! nice olurdu saadetin eğer nurunu bahşedebileceklerin olmasaydı?" diye sesleniyor nietzsche'nin zerdüşt'ü.
"unutmasını bilen kadınları sevdim / trenle geceyarısı geçilen kentleri.. / şimdi bir soru işareti gibi kaldım şu dünyada" diyor ece ayhan.
homeros'un, balzac'ın şu sözüne sahip çıkmaya hakkı vardır: “nüfus idaresiyle yarışıyorum."
boyar'ları barut fıçısına bağlayıp havaya uçuran korkunç ivan, karısını dostlarının önünde çırılçıplak soyan, senatörleri savaş arabalarının ardından saatlerce koşturan kaligula, ermiş barthélémy gecesi'nde kız kardeşinin düğününe çağırdığı protestanları öldürtüp onları sarayının penceresinden sayreden IX. charles, üne kavuşmak için kendi burnunu kesen kasım bin sa'd bin amr bin cezime bin kayş bin rüba bin nümare bin lahm, kendisi hakkında kafiyeli hicivler okuyan şair ka'b'ı öldürmeleri için üzerine üç suikastçı gönderen muhammed, tahta çıkar çıkmaz küçüklü büyüklü 12 kardeşini saraydaki dilsizlere boğdurtan II. mehmet.
*"haziran sabahı, ontoise üzerinden tepelere bakış", 1873, Camille Pissarro
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder