Seri cinayet işleyen katillerin yüzde 77’si kurbanın bedenini kesme veya parçalama yöntemi kullanır. ‘Mobile Sütçüsü’ Condrad Bercovitch, kurbanlarının organlarını eski sevgililerinin evlerine bırakıyordu.
Katil işi parçalamaya kadar vardırmasa da genel olarak kurbanın bedenine öfkeyle saldırır: gözlerini oyar, kulak veya parmaklarını keser; cinsel organlarını doğrar v.b.
Bu makalede ele alacağımız seri katil de kurbanlarını bir testereyle parçalıyordu. Günümüzden yaklaşık 200 yıl önce İndiana’da 6 kişinin canını alan bu katil neden sadece kurbanlarını öldürmekle yetinmiyordu? Seri katiller neden ayrıca eylemlerine ritüel bir takım eklemelerde de bulunurlar?
Bu özellik nasıl açıklanabilir? İlk açıklama, bu katil tipinin psikolojik olarak dayanıksız, şiddete başvuracağı önceden kestirilemeyen ve önüne geçilemeyen bir kişi olduğu şeklinde yapılır. Katilin böyle anlarda kontrolünü kaybettiği ve işi aşırılığa vardırdığı söylenir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu açıklama gerçeğe dayanmayan kolaycı bir açıklamadır: katillerin gayet sakin, zeki ve eylemlerinde son derece bilinçli kişiler olduğu artık biliniyor. Bu teori aynı zamanda başka temel bir sorunun da gözden kaçmasına neden olur: seri cinayet işleyen katil mantığını kaybeden biriyse, neden daha korkunç şeyler yapmıyor da sadece kurbanının bedenini parçalıyor? (1)
2
Robert Owen |
Kârdan başka hiçbir değerin ciddiye alınmadığı bu yıllarda Babeuf, Saint Simon, Fourier gibi düşünürler kapitalist kâr hırsının yarattığı kasvetli dünyaya alternatif siyasal düzenler tasarladılar. Owen bunlardan biriydi. Ama O, sadece tasarlamakla kalmadı, ütopyasını hayata da geçirmeye çabaladı. İskoçya’da, New Lanark’da pamuklu bez fabrikasının başına geçtiğinde makineler perişan, ayyaş ve güven olmaz kadınlarla erkeklere yetimhanelerden toplanmış beşle on arasındaki çocuklara emanetti. Owen bu insan döküntülerinden çeyrek yüzyıl içerisinde yaşama düzeyi yüksek, iyice okuyup yazmış üstelik Owen’a hayran bir topluluk yarattı. Sonra da topluma dönüp işte böyle yönetilmeli tüm insanlık da dedi. Fabrikasında yarattığı komünal düzeni tüm İngiltere’ye yaymak istiyordu.1817’de Aix-la-Chapelle’deki Hükümdarlar Kongresi’ne katıldı. Buradaki deneyimleri, onun derin bir umutsuzluğa düşürmüştü. Avrupa’nın hastalıklı olduğuna, yeni bir toplum düzenin başlatılacaksa, bu işi dünyanın taze bir yerinde girişmesi gerektiğine aklı yattı.
1830 dolayları, New-Harmony |
Çağrı Amerika’nın bir çok köşesinden olumlu tepkiler aldı. Bir yıl içerisinde New Harmony’nin nüfusu üç bini buldu. Owen, bu kentte ütopyasını hayata geçirdi.
Kasabada her şey herkesindi. Kasaba sakinleri günde üç saat zorunlu iş karşılığında kasabanın çarşısından istedikleri ürünü hiçbir ücret ödemeden alabiliyordu.
Büyük bir tiyatro salonu inşa edilmişti. Bu salonda her gün mutlaka bir gösteri olurdu. Kasaba matbaasından haftalık olarak iki felsefe dergisi yayınlanıyordu. (5) Bu dergilerle birlikte kasabanın kitapçısına gidildiğinde New Harmony yurttaşlarının hazırladığı aylık veya haftalık olmak üzerine 37 yayına ulaşılabiliyordu. 1828 yılında şehri ziyaret eden Son Mohikanlar’ın meşhur yazarı James Fenimore Cooper, şaşkınlığını gizleyememişti: “Kasabaya geldiğimde her şeyiyle farklı bir dünyayla karşılaştım. Böyle kasaba ne Birleşik Devletler’de ne de Avrupa’da görülmüştür. Ama her hâliyle Atina’yı andırıyordu. Bir açık hava tiyatrosu bile vardı ve kitapları tüm halk tarafındAN ilgiyle takip edilen filozofları da!” (6)
Samuel Griswold Goodrich (1793-1860) New Harmony’de bir buçuk yıl yaşadı. 1833 yılında yayımlanan “Savunma” adlı yapıtında, “Owen kasabalılar tarafından büyük bir saygı görüyordu ama iddia edildiği gibi bir tarikat lideri değildi,” diye yazmıştı: “O da zorunlu iş yasası gereği günde üç saat kasabanın üç mil ilerisinde kurulan bir çiftlikte çalışıyordu. Kasaba “Eşitler Meclisi” adı verilen bir heyet tarafından yönetiliyordu. Heyet otuz kişiden oluşuyordu. Üç ayda bir alfabetik sıraya göre yenileniyordu.” (7)
3
John Singleiton Copley |
Eşitler konseyi bu cinayetten sonra hafife alınamayacak bir sorunla karşı kaşıya olduklarını anladı.
Uzun tartışmaların ardından Pinkerton Dedektiflik Ajansı'na durumu çözmek üzere en yetenekli dedektiflerini göndermelerini isteyen bir telgraf çekilmesine karar verildi.
4
Pinkerton ajanı Adam Worth, 7 Nisan 1829 tarihinde kasabaya geldi. Worth, Texas Eyaleti’nde yirmi yedi kişinin katledilmesinden sorumlu tutulan Jessie E. Thomsonder adlı bir haydutu on üç adamıyla birlikte tek başına ‘ölü olarak ele geçirmesi’yle meşhur olmuş bir dedektifti. 3 Mart 1829’da kasabaya geldiğinde 27 yaşındaydı. Kaynaklar, beline kadar uzanan altın sarısı saçlarına olan düşkünlüğünden bahsederler. Her sabah bir saat boyunca büyük bir ciddiyet ve özenle tararmış saçlarını, gece yatmadan önce zeytin yağıyla bakım yaparmış. Gittiği her yere zeytin yağı kokularıyla birlikte giden bu yürüyen efsane, insanlarla göz teması kurmaktan kaçınır, hep belirsiz bir ufka bakan siyah sürmeli mavi gözleri ve çenesine kadar uzanan favorileriyle insanların üzerinde cezbedici bir etki yaratırmış. (8)
John Singleiton Copley, bir heykeltıraştı. New-Harmony’ye, Owen’la birlikte gelen 500’lerden biriydi. Kasaba meydanındaki devasa heykel de onun eseriydi. Zeus’a ‘başkaldıran’ ereksiyon hâlinde bir penis olarak yorumlamıştı Prometeus’u. Yapılan eleştiriler karşısında , ‘insan vücudundaki en tanrısal organ olan penis tabiî ki Prometeus’un ta kendisidir,” diye savunmuştu kendisini. (9)
Copley’in eşcinsel olduğunu özellikle vurgulamadan edememişti Worth.
7 Mart 1829’da, bir çiçekçi dükkanında Mary Sargeant Gove-Nichols’a ait bir ceset bulundu. Gove de aynı törenden nasibini almıştı. Bacağı bir testereyle kesilmiş ve şapkasına da bir not iliştirilmişti: “Ahlak insanın doğa karşısında böbürlenmelerinden biridir.” (10)
Cinayetler kasaba halkı üzerinde ideolojik bir yarılmaya neden olmuştu. Owen’ın insanın doğuştan iyi olduğunu, kötülüğün toplumsal koşullarda aranması gerektiğine dair tezlerine olan güven sarsılmıştı: Koşullar her ne kadar insanca olsa da bir seri katilin ortaya çıkmasını engelleyemiyordu.
Mart ayının sonlarına doğru nüfus 3000’den 2100’e düştü. Sadece ütopyaya duyulan inancın sarsılması değildi bu nüfus kayıplarının nedeni, insanlar katilin şimdi kimin için testeresini bilediğinden de korkuyorlardı.
Worth katile dair ilk ize Eşitler Meclisi binasının bodrum katında ulaştı. Burada bulunan çuvallardan ilkinde kayıp bacaklar ve diğerinde de Andrew Jackson adlı birine ait bir ceset yer alıyordu. Jackson’un yeleğinin cebine "Tanrı aşkına daha fazla insan öldürmeden yakalayın beni. Kendimi kontrol edemiyorum," diye bir not iliştirilmişti. Katil yakalanmak istiyordu.
5
Teknikleri ve hareketlerinin ötesinde seri cinayet işleyen katilleri birleştiren bir patoloji varsa o da teşhirciliktir. Cinayeti karanlıkta işleyen katil her şeyden önce reklam ışıklarını arar. Büyük bir çoğunluğu suçlarını ve gerekçelerini hiç zorlanmadan itiraf eder; istisnasız hepsi de eylemlerini anlatan gazete küpürlerinin koleksiyonunu yapar. ‘Davenport Kasabı’ adıyla ün yapmış olan Harry T. Gozzen, derisini yüzdüğü kızların can çekişmesini filme alıyordu. Onu evinde tutuklayan polislere bu kasetleri hiç zorluk çıkarmadan verdi.
Bu ‘sonra ne olacak’ endişesi aynı zamanda katilin sonunda neden yakalandığını da açıklar. Birkaç ayın sonunda da sadece takma bir isimle tanınıyor olmaktan sıkılacaktır; medya ona basit bir psikolojik durum ve asla doğru olmayan dürtüler yakıştırmıştır. Öyle bir an gelir ki onu boğmakta olan adsızlığı kırmak ve halka kendini anlatmak ister. Tedbiri elden bırakır, avlarını seçerken daha az titizlik gösterir veya son işlediği cinayet yerine geri gider: bilinçsiz olarak yakalanmak ister. Sanıldığının aksine seriye son veren polis değil, katilin bizzat kendisidir. Nasıl yakalanacağını da kendisi tasarlar, hatta kimileri bir basın toplantısı bile düzenler. (11)
6
Kasabada bu tür seksüel etkinlikler aslında pek yaygın değildi; aslında seksüel deneyimlere ilişkin yeni ‘açılımlar’ yeni teorik tartışmalara da yol açmıştı. Seks söz konusu olunca değerler alanında sonu gelmeyen ve her biri aynı ölçüde geçerli fakat birbirleriyle çelişen bir takım mantıksal sonuçlara ulaşmak kaçınılmazdı. Anlaşıldığı kadarıyla kasabanın tüm orji organizasyonları Mary Sargeant Gove-Nichols tarafından gerçekleştiriliyordu. Belli bir ekip yoktu ama katılım en fazla on kişiyle gerçekleşmişti şimdiye kadar. Dedektif Worth günlüğüne Copley’in “Felsefe Tartışmaları” dergisi için yazdığı bir makaleden alıntı yapmıştı. “Cinsellik,” diyordu Copley, “hiç kuşkusuz doğayla ilişki kurma çabalarımızın en doğru yöntemidir. Seksüel etkinlik sırasında kendimizi Tanrı’yla konuşan bir Şaman rahibi gibi hissederiz, onlar gibi biz de extaz içerisinde kendimizden, bilincimizin soğuk, kuru, köşeli ‘uygar’ karanlığından sıyrılıyor, gizemli ama aşırı gerçek bir deneyim yaşıyoruz.” Yazar grup seksi yapan kişileri kilisede toplu olarak ibadet eden Hıristiyanlara benzetiyordu: “Hep beraber Doğa Anamız karşısında dua ediyoruz”(13)
Orjiye katılan yedi kişiden dördü ölmüştü. Worth’un geriye kalanların kimliklerini öğrenmesi zor olmadı. Bunlardan ilki ikinci cinayetten sonra şehirden uzaklaşmıştı. Bu onu şüpheli listesinden çıkartıyordu. Grace Church gruptan ulaşabildiği tek şahıstı. Church kasabaya yeni geldiğini, bu yüzden kimseyi tanımadığını söylemişti. Orjiye Mary Sargeant Gove-Nichols’un önerisi üzerine katılmıştı. Tatsız olaylar olmuştu. - Duncan Phyfe, Copley’e saldırmış ve Copley’de bir vazoyu Duncan’ın kafasında parçalamıştı. “Bulunduğumuz mekan zayıf bir mum ışığı tarafından aydınlanıyordu. Bu yüzden kimse kimseyi net olarak göremiyordu.” Yedinci adam kimdi? Kadın kimseyle ilişkiye girmeden odanın bir köşesinde oturan yedinci bir kişinin daha olduğunu hatırlıyordu, ama yüzünü görmemişti. “Yüzü karanlıktaydı, çıplaktı ve mastürbasyon yapıyordu.”
Muhtemelen katilin son hedefi Grace Church olacaktı. Worth, kadına bir süre için kendisine taşınmasını teklif etti. Kadın memnuniyetle kabul etti.
Grace Church Boston’da dünyaya gelmiş ve alkolik babası tarafından on üç yaşında bir geneleve satılmıştı. Burada üç yıl çalıştırıldıktan sonra kaçtı, yine Boston’da sokaklarda fahişelik yapmaya başladı. Yirmi yaşına geldiğinde yankesicilik suçundan iki yıl hapis yattıktan sonra New York’a taşındı; burada bir süre bir çamarşırhanede çalıştı. Gazetelerden öğrendiği New Harmony’ye, kendine yeni bir hayat kurma umuduyla katılmış ve bunu yaparken hiç tereddüt etmemişti.
Kimi kaynaklarda Worth ile Church arasında bu süre içerisinde bir duygusal yakınlaşmanın oluştuğuna dair bilgiler yer alsa da Worth gibi son derece muhafazakar bir adam göz önüne alındığında bu neredeyse imkansızdır: Worth yaşamı boyunca hiç evlenmedi. Zamanının güvenilir tanıklıkları kendisinin aseksüel bir yaşamı tercih ettiğini belirtmişlerdi. Worth neredeyse tamamen duygusuz bir adamdı. (14)
Aralarında nasıl bir ilişki yaşandığını bilemesek de en azından şöyle tuhaf bir sahneyi gözümüzün önüne getirebiliyoruz: Beline uzanan altın sarısı saçlarını bir boy aynasının karşısında usul usul tarayan Worth ve tuvalinin başında bir meleği resmeden eski fahişe yeni New Harmony vatandaşı Church.
Tuhaf bir ikili olmuşlardı.
Worth grup seks uygulamalarına dair kasabada yürütülen tartışmalarda ortaya konan tüm argümanları okudu, analiz etti. Konuyla en ilgisiz kişilerle bile teker teker konuştu ama yedinci adama ancak o bir cesetken ulaşabildi. 15 Haziran 1829’da New Harmony Eşitler akedemisi’nde Edebiyat Profesörü olan William Prior’un bacakları dizlerinden bir testere marifetiyle ayrılmış bir cesediydi bu. Ceset gözlerine iliştirilmiş bir notla bulunmuştu: “Pis suyla yıkanmak, kirli kalmaktan iyidir,” diye yazıyordu notta.
Orjinin yedinci elemanı olan Prior da olmadığına göre katil kimdi. Worth geriye kalan ihtimali gözden geçirmek için atına atlayıp son hızla evine döndü. Orada karşılaşmayı en son beklediği manzarayla karşılaştı. Grace Church’un bir sicimin ucunda cansız sallanan vücuduydu bu. Worth sonunda katili yakalamıştı.
Church’ın veda mektubu neşeli bir üslupla yazılmıştı: “Senden önce ben kendimi enseliyorum adamım,” diyordu Church, “onları ben öldürdüm. Biraz sonra öleceklerini bildiğim bu insanlarla seks yapmak, -işte benim küçük günahım- kabul ediyorum, çok gösterişli ve gereksiz bir şekilde dramatik ama bunun nasıl eğlenceli olduğunu bilemezsin. Öte yandan hiç şüphen olmasın, kurbanlarımı seçerken hep adil davrandım; hepsi birer pislikti. Diz çöktürdüm onlara önümde ve sonra olması gereken neyse o oldu, Tanrı aşkına, daha ne olsun?”
7
Robert Owen 1830 Martında New Harmony’yle bütün ilişkilerini kesti ve Londra’ya geri döndü. Her ne kadar New Harmony başarısızlıkla sonuçlanmış bir girişim de olsa bu onu yıldırmadı. Benzer bir deneye İrlanda’da da girişti. Ama burada artık parasal olarak da iflâs etti. Daha sonraki yıllarında İngiltere’de sendikal bir mücadele geleneğinin oluşmasında büyük emekler verdi.
1858 yılında yoksulluk içinde yaşama veda etti. Bütün bir yaşamı kimsenin kimseyi sömürmeden insan olmanın tüm potansiyellerini özgürce geliştirebileceği bir dünya yaratmak için çalışarak geçti. Onun düşlerinin benzeri düşler için yollara düşmüş binlerce insan için hâlâ bir kahraman olarak gönüllerde yaşamaya devam ediyor.
New Harmony ise Owen kasabadan ayrıldıktan sonra ancak bir yıl ayakta durabildi. Bu bir yılın sonunda Eşitler Meclisi kasabaya ait ne varsa her şeyin tüm dökümanlarla birlikte yok edilmesi kararı aldı. Şimdi elimizde ancak dolaylı anlatımlardan çıkartılan bilgiler var kasaba hakkında ve bu bilgi kırıntıları kadarıyla bile hayranlık uyandıran bir deneyim olarak tarih kitaplarındaki yerini aldı.
Son olarak Adam Worth’dan bahsedelim biraz.
Ajam Worth 54 yaşında Meksika’da kafa derisi yüzülmüş bir hâlde bulundu. Meksika’da bir sürek avı nedeniyle bulunuyordu. New Harmony, onun kariyeri için nadir başarısızlıklardan biriydi ama ölene kadar haydutların korkulu rüyası olarak yaşadı.
Altın sarısı saçlarını kemerinde bir ganimet olarak taşıyan Kızılderili, ganimetinden dolayı ne kadar övünse azdı.
Dipnotlar:
1. Seri Cinayet İşleyen Katiller ve Parçalama Saplantısı, Louise Coldren imzalı makale, New York Times, 14 Haziran 1995
2. Edmund Wilson, Tarihi Yazanlar ve Yapanlar, s.143, İthaki, 2004 İstanbul
3. Bazı kaynaklar bu sayıyı 1200 olarak verse de E. H. Carr geçtiğimiz günlerde London Left Literature'da Owen'ın beraberinde 500 kişiyle yola çıktığını kesin belgelerle ıspatlamış, tartışma artık böylece sonlanmıştır.
4. Makale dilimize Milan Yılmaz tarafından çevrilmiş ve Anarşi ve Eylem dergisinin 1999 Nisan sayısında tam metin olarak yayımlanmıştır. Ayrıca bkz. Doç Dr. Öncül Çakı "Zihinsel Bağımsızlık Bildirgesi ve Mesnevi Karşılaştırması", Cogito, Şubat 2003
5. Kasabadaki yerel yayın hayatına dair tüm bilgiler için tek kaynak yazar Samuel Griswold Goodrich 'dir. American Weekly Mercury, 20.10.1840
6. American Weekly Mercury, agy.
7. Edmund Wilson, age. S.234
8. http://www.crimelibrary.com/
9. John Singleiton Copley?in ayrıca New Harmony'den önce Washington D. C.?de Beyaz Saray ana kapısı için yaptığı ?Özgürlük Heykeli?ne de burada değinmeden geçmeyelim
10. Stephen G. Michaud and Hugh Aynesworth, "The Only Living Witness: TheTrue Story Of Grace Church?" s.453, Yale Pres, New York, 1985
11. Louise Coldren, agy.
12. Stephen G. Michaud and Hugh Aynesworth, age. S.440
13. Worth?un günlükleri vasiyet gereği basılamamışsa da Pinkerton Müze Kütüphanesi?nde araştırmacıların hizmetine sunuluyor. Bu makalede günlüklerden yaptığım alıntılar kişisel notlarımdan oluşmaktadır. Önümüzdeki aylarda Worth'un günlüklerinden daha geniş olarak bahsetmeyi umuyorum.
14. Stephen G. Michaud and Hugh Aynesworth, age., s.347
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder