nesir

16 Mar 2011


1. bir kuyunun dibindeki taş kadar yalnız olmak diyor nâzım.
2. şu an bu evde oturuyorum. akşam beni aslında hiç heyecanlandırmayan bir politik mesele nedeniyle bir tavır almam gerekecek. çinekop fırında idi. biraz önce house’un son bölümünü izledim. yaz eli kulağında bi şey olarak ışıl ışıl parlıyor idi. (deli beni yine aramıyor!)
4. "puronun ucunda uzun mükemmel bir kül birikti. tüm damarları ve belli belirsiz keskinliğiyle birlikte sanki bir yaprağın beyaz hayaletiydi."
5. aynada kendime baktığımda, onun ben değil başkası olduğunu farkettim, diyor, godard.
6. superman olsaydım, dünyayı kendimden kurtarırdım ilk olarak.
7. çok trajik bir döneme girmek üzereyim. bir devir teslim töreni söz konusu: ailemizin yaşlıları sahneden çekilirken ölüm, ilk kez somut bir şey olarak, önümde duruyor. Bissürü şeyden başarıyla kaçabildim ama bu şeyden kaçabilemeyeceim tırtıl.
8. sorular ile cevaplar arasında platonik bir ilişki vardır.
9. en yakın arkadaşım ama kendisiyle bir kez olsun karşılıklı oturup çay içmişliğimiz yok.
10. sosyalistlere göre sadece refah değil suç da yeniden dağıtılmalıdır. (andrew sandlin)
11. ‘lord’, eski ingilizce’deki ‘hlaford’ yani ‘loaf-ward’ (ekmek bekçisi) dan geliyor imiş.
12. sendikada bir ittifak görüşmesi yapılacaktı dün. erhan seni bekliyoruz gelmiyo musun diye telefon açtılar. çok önemli bi işim çıktı gelemiyorum dedim. tamam dediler, telefonu kapattık. çantama şunları koydum: 'kontgerilla ve ergenokon’u anlama klavuzu' (e mavioğlu-a şık) 'nesir fikri' (g. agamben) kırmızı kaplıklı not defteri, çizim kalemi, fotoğraf makinesi. -dolmuşa bindim. yol boyunca şu grubu dinledim ve neden sonra inmem gereken yerde indim ve niyetim bi sevdiğim mekan var oraya gitmek ve orada çay içmek ve kitap okumak ve bi şeyler yazmaktı. -derken, birden yanıma cüzdanımı almadıımı fark ettim. (“adeta beynimden vurulmuşa dönmüş idim.”) şimdi napıyım dedim, para olmadan n'apılabilir? sendikaya mı gideyim, hazır buralara gelmişken ittifak görüşmeleri vasıyasıyla eğlenmeye mi çalışayım biraz? sonra siktiret dedim, yolun karşısına geçtim, bir dolmuş durdurdum ve eve geri döndüm.
13. bir museviye 'isa nebiyi öldürdünüz' diye tokat atan karadenizli, 'yahu olay iki bin yıl önce oldu' cevabını alınca 'ben yeni duydum' demiş.
14. francis bacon'a göre intikam, vahşi adalettir.
Share on :

6 yorum:

endiseliperi dedi ki...

1- o kadar yalnız olmak olağan bir şey. ancak şu var ki, bunu iletebiliyorsanız, aslında o kadar yalnız olmadığınız gerçeği ortaya çıkar. kurt vonnegut'undu yanlış hatırlamıyorsam, hangi kitabı olduğunu da unuttum, görkemli bir manzara çizer kitabın bir yerde; eğer der, bir izleyicisi olsaydı, o sarp kayaların, dik yamaçların, kaygan zirvelerin arasında fırtınada, parıldayıp sönen bir ışık görürdü. okuyucuyu bir anda dehşete düşüren bir tanıklıktır bu. öyle de olsa bizim o manzaranın seyircisi olmamızla birlikte manzaranın saflığı bozulmuştur. yunus emre'nin sarı çiçeği de böyle; seyircisiz ve bunu da umursamayan sade bir güzelliği vardır. tüm varlığı kendisi içinmiş gibidir. ama işte en şöhretli çiçeklerden biridir aynı zamanda.
2- deliyi deli edenler utansın. bu sözden istikametle gidip köşeyi dönünce, karşınıza, kimin kimi araması gerektiği levhası çıkacak. hayat kolay, sadece yön bilmek lazım.
3- üç uğursuz rakamınız galiba, atlamışsınız. uğursuz olan 13 erhan bey'ciğim bakın yine şaşırmışsınız, hay allah:)
4- bellow'un yaptığınız bu alıntısı çok şahane, erhan bey, bazı eleştirmenlerin dediği gibi, çok seksi bir betimleme yapmış saul bellow burda. sakın bu metne kapılıp puroya başlamayın, bazı şeyler yazıda güzel. sevgili erhan bey, sizi duygulandıran aslında bu alıntının devamı, bilirim ben sizi. ama duygusallığa kapılmanın o hassas dozunu ayarlamakla çok oyalanıyorsunuz, ki bu çok iyi bir şey. kutlarız! kazandınız!:)biri bize kazandınız, dese ya durup duruken erhan bey ya, başardınız, filan:) bu filmin en ince yerini farkettiniz ve geri sardınız ve tekrar izlediniz, yönetmen bu filmi bu an için yapmıştı zaten, barovo!
5- bunu ölüm döşeğinde farkedenler oluyor, o da çok acı. hatta en acısı ne biliyor musunuz, erhan bey, ölüm yatağında fikrini değiştirmek. ölenin kendisi ve hayat için fikrini değiştirmesi kadar onu tanıyanların bu fikir değişikliği ile yaşaması da ilginç olacaktır. bu fikir değişikliği her şeyi bir aldatmacaya dönüştürür çünkü, o eski fikrin çevresinde sarmalanan geçmiş hayatı. bana kalırsa borges'in hikayesinde kur'an'daki ayetten aldığı fikirle yazdığı o hikayede olduğu gibi, tanrının yeni fikrin sağlaması, ne bileyim yaşanıp derinleştirilmesi için ölüm yatağında olana zaman vermesi gerekir. bu elbette kitapta olduğu gibi geniş bir tanrısal zaman ve kısacık bir anlık insani zaman. okumadıysanız hikayeyi ben boşuna konuşuyorum zaten. unutturmayın, bir ara size godard yüzünden nasıl işten atıldım, onu anlatacağım.
6- hmm... kendinizi bu kadar ciddiye almak sizin yapacağınız bir şey değil, iyi değil misiniz!?ne yediniz, yoksa, yoksa... çinekop mu!?:p afiyet olsun:) çoluk çocukla uğraşıyorsunuz burda, ne yapalım superman mevzusunu siz açtınız.
7- hiç bahsetmeyin bundan, erhan bey. insan hazırlanamıyor ölüme, boşu boşuna mesai harcıyoruz. benim bu sevdiklerimi kaybedersem endişesi ile harcadığım mesaileri toplasak... ee, ne olur? on kitap filan daha fazla okumuş olurdum. eee...:( yaptığım hiç bir şey dünyayı şu kadarcık kımıldatmıyor, ne yazık. yahu, diyelim nükleer santrallere karşı mücadele ettim o mesaide, değişecek mi? yooo... eee! cık cık cık
8- buna bayıldım. hele benim yanıtlarım sorularla o kadar alakasız olur ki bazen, tanışmazlar bile. ya da öyle dallanıp budaklanır ki yanıt, yine plotoniktir ilişki, ama poligamiktir de.
9- hey!... söz, ölmeden önce mutlaka;)
10- refah yeniden dağıtıldığın da suç da zaten kendiliğinden yeniden dağıtılmış olmaz mı, erhan bey? yani anlamam ben ama sosyalist ülkelerin suç analizini yapıp, geçmiş dönemleriyle ve kapitalist ülkelerinkiyle karşılaştırmak lazım. işim mi yok, al bana iş. çalış dur. insan niye sıkılır, hiç anlamam.

endiseliperi dedi ki...

11- aa çok ironik bu. ekmek bekçisi sözü çok solcu bir şeymiş gibi, meğerse lord demek değil miymiş! ekmek bekçisi, avdan dönerken çizmesine çamur sıçratan, zayıflıktan kemikleri çıkmış kölesini 50 kırbaçla cezalandırdı. hmmm... peki siz horoskop'un grekçe2de saati gözleyen anlamına geldiğini biliyor musunuz? öyle havadan aşağılamak yok, burç murç meselesini. gerçi ben de sizin gibi başak olsam, elbette ben de hiç inanmamayı seçerim de, acımasızım bugün:) eski mısırlılar gökyüzünde adına decan denilen bir takım yıldızları gözleyerek zamanı öğrenmek istemişler. yıldızların hareketlerine bağlı olarak yeryüzünde bir takım şeylerin değiştiğini müşahade etmişler. evet evet çok bilimsel.
12- macra şeysi gibi okudum:) çizmeli kedi hikayesini biliyor musunuz? delikanlının biri bir ırmak kenarınd auykuya dalar. o uykudayken onunla ilgili olabilecekken o uyuduğu için ona bulaşmadan çok iyi ve çok kötü şeyler olur. ölüm, soygun, şan şöhret, saltanat bir olasılık olarak ona uğrar ama uykunun kalın duvarlarına çarpıp, geri döner. onun uykusu sizin cüzdan olmuş bir şekilde. tam uymadı, ama anlattığım hikayeyi sevdiniz. değil mi!
:) ben şimdi evdeyim ya erhan bey, düşünürüm bazen bu nedenle hangi olasılıklar değerlendirilemeden yok olup gidiyor hayatımdan diye. paralel evrende biliyorsunuz her şeyin aynısı var, ama olaylar farklı şekilde de gelişebiliyor. yok yok platon'dan filan bahsetmiyorum. ben varım, ama o ben mesela daha başka kararlar almış oluyor. kimbilir neler yaşıyordur, çok merak ediyorum paralel evrendeki kendimi (insanın kendine bu kadar tutkun olması?...)
13) :)komikmiş. bunun bir de acıklı versiyonu var, erhan bey, nerde okudum hatırlamıyorum şimdi. bir ölüm haberi birinden gizlenir. gerekçesi, onun zihninde ölünün hala yaşıyor olması içindir. yaaa... ilgisi yok mu? hep platonik takılıyorum bugün, hayırdır.
14- bacon, intikamı savunuyor olamaz. günah. orda adalet kısmına değil de vahşi kısmına bir vurgu var sanırım, değil mi? bakın bacon'ı pek tanımam ama o öyle intikamı teşvik edecek bir şey söylemez, o açıdan.

tamam.

erhan b. dedi ki...

1-o kadar yalnız olmak olağan bi şey olabilir peri fakat bu kadar yalnızolmak o kadar olağan bi şey diil.
2-deli şu şiiri buraya koyduumu görse iyice çileden çıkardı heralde. belki görür diye koyayım o zman: "sıkı bir sevdadan kurtulmuşum / Artık bütün kadınlar güzel / Gömleğim yeni / Yıkanmışım / Tıraş olmuşum / Sulh olmuş / Bahar gelmiş / Güneş açmış / Sokağa çıkmışım, insanlar rahat / Ben de rahatım. (orhan veli)
3-hmmm.
4-alkış istemiyorum, sadece bana iyi gelebilecek bi şeyler okuyabileyim/izleyebileyim/dinleyebileyim yeter.
5-borges'in o hikayesini defalarca okudum ve çizdim hatta, biraz tornistan edip.
6-diilim.
7-"ölüm, piknikteyken uzaktan duyulan gök gürlemesi gibidir." (w. h. auden)
8.soru ile cevap arasındaki poligamik ilişki?
9.göriciz bakalım.
10.roller değişince suçluyla savcının yerleri de değişecektir tabiî.
11. bilimselliğe eski mısırlıları şahit göstermek. hmmm?
12. borges'in de bu duruma dair bi kaç öyküsü var. olağanüstü hikayelerde, babalarının rızası olmadığı için birlikte kaçmak, şehirlerini terketmek zorunda kalan bir çiftin hikayesi anlatılır. sonra dayanamaz bunlar aile hasretine ve evlerine, kzın babasının evine, geri dönerler. pencereden gizlice içeriye baktıklarında, kızın anne baba sevgisine yenik düşüp sevgileisiyle gitmeyişinin manzarasını görürler: kız kurusu olarak, miskin bezgin bir kız, babasına hizmet etmektedir.
13. kafka'nın vajeteryan olduunu biliyo muydunuz? alakası yok ama konuyla.
14. vahşidir ama uygar alışkanlıklarla kartartılmamış bir adalettir, intikam.

justine dedi ki...

15- Ben sanki fotoğraftaki muhiti tanıyorum, geçiyorum oradan gibi gibi?:p (Borges'in bu konuda bir öyküsü kesin olmalı.)

erhan b. dedi ki...

oradan geçiyor olamazsın. orası evka 3 dağları.

justine dedi ki...

Allahallah, acaba Evka 3 federe bölge filan mı oldu? Okulun yanında arabalar, insanlar görüyorum, hepsi pasaportla mı gitmişler oraya? Her neyse, biliyorum o muhiti.

Sevgiler tabii.

 
Copyright © 2015 benhayattayken
Distributed By My Blogger Themes | Design By Herdiansyah Hamzah