hikaye, tarihin bir trajik dekor olarak ezdiği bir kölenin; ayakta kalabilmek, bir insan olarak zaten sahip olduğu ama kendisinden çalınmış onurunu yeniden kazanabilmek için verdiği ölümcül mücadele üzerine kurulu. berardi ve milazzo, -her zaman olduğu gibi- olabildiğince gerçekliğe sadık kalmaya çalışarak bu mücadelenin izini sürüyor. ama adah, ken parker'ın yaratıcılarının her zamanki tarzlarının dışında bir öykü. maupassant'dan o'henry'ye oradan da büyük ölçüde çehov'a yönelen ken parker hikayelerinin her zamanki sinematografik tadından farklı, özgün bir hikaye anlatım tekniği var bu macerada.
fakat beni bu hikayede en çok, anlatıcımız adah'ın sevgili kahramanımız ken parker'ı tarif ettiği kareler etkiledi. ken parker'ın maceralarının yaratıcıları kahramanlarını hep bir olay içerisinde göstermeyi tercih etmişlerdi şimdiye kadar. bir şey oluyordu ve bi şekilde ken, o şeyin içinde buluyordu kendini. kendisinden nadiren bahsediyor ve ancak sorulduğunda cevap veriyordu. hiç bir macerada kahramanımızın ne düşündüğünü bilemedik. düşünce balonunun olmadığı bir çizgi romandı çünkü bu çizgi roman. iyi bir adam olduğunu biliyoruz, prensipleri var; her zaman zayıfın yanında ve ince memet gibi, o da 'mecburlar'dan: haksızlıklar karşısında arkasını dönemeyenlerden o da.
ama adah'ta kahramanımıza dair çok daha özel bazı tanıklıklarda bulunuluyor. ken parker böylece daha da etten kemikten bir karaktere bürünüyor.
mesela ken parker'ın nasıl baktığını anlatıyor bize adah...
nasıl bir dinleyici olduğunu...
nasıl seviştiğini..
ve başka şeyleri de.
bir roman karakteri gibi bi şeye dönüşmüş hafiften adah'ta ken parker. (keşke berardi bi ken parker romanı yazsaydı diye düşünmeden edemiyor insan.)
*"adah" | ken parker #46 | rodeo yayıncılık eylül 2012 | berardi & milazzo | çev. murat mıhçıoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder