yazarın ölümü

yediği üzüm tanesi boğazına kaçınca ölen sofokles.
bir iddiaya göre, küfürbaz olduğu için rahipler tarafından delphi’de bir uçurumdan atılan ezop.
ölüm döşeğinde hayatını heder ettiğini sayıklayıp duran leonardo da vinci.
gelen hesap üzerine çıkan bir bar kavgasında hançerlenen christopher marlowe.
eşinin sevgilisi olmakla itham ettiği georges d'anthès ile girdiği düelloda vurulup ölen puşkin.
puskin’in düelloda öldürülmesini lanetleyen bir şiirle ünlenen ama dört yıl sonra kendisi de bir düelloda öldürülen lermontov.
aşırı kahveden boğulan balzac.
ölümünden bir saat öncesine dek doktor muayenesini reddeden emily bronte.
sifilis neticesinde sağ bacağı kesilen, sonra felç geçiren ve yavaş yavaş komaya girip ölen arthur rimbaud.
yunanistan kırsalında, yağmurlu bir havada yaptığı bir at gezisi neticesinde hastalanan, salak doktorunun yüksek ateşe neden olan şeyi çekip çıkarabilmek maksadıyla şakaklarına 12 adet sülük yapıştırıp, ishal olsun diye hint yağı içirmesi neticesinde hakkın rahmetine kavuşan lord byron.
bileklerini kesip kendi kanıyla son şiirini yazan (“hoşça kal arkadaşım”) ve leningrad’da bir otel odasında kendini asan sergei yasenin.
intihar eden arkadaşının arkasından 'sergey yesenin'e diye çok etkileyici bir şiir yazan ama bir kaç yıl sonra kendisi de intihar eden mayakovski.
1849 eylül'ünün sonunda new york'a yaptığı bir yolculuk sonunda baltimore'a uğrayan hâlâ gizemini koruyan bir şekilde beş gün ortadan kaybolan ve bulunduğunda dut gibi sarhoş, üstünde başkasına ait eski bir giysi içinde olan ve kaldırıldığı hastanede günlerce raynold diye bir adamın ismini sayıklayan, derken bir müddet sonra  bilincini kaybedip ölen edgar allan poe.
almanya’da hayata gözlerini yuman; tabutu moskova’ya, üstünde “istiridye” yazan bir yük vagonuyla giden çehov.
ölümüme tek başıma yürümek istiyorum deyip evini terk eden ve bir tren istasyonunda soğukta donmak üzereyken farkedilen, son nefesini istasyon şefinin bürosunda veren tolstoy.
masa başında ölen karl marx.
70 yaşına geldiklerinde intihar edeceklerine daha gençlik yıllarında karar veren ve kararlarını tereddüt etmeden uygulayan marx'ın kızı laura ve yakışıklı eşi paul lafargue.
28 mart 1941 sabahı kocası ve kız kardeşine birer veda mektubu bıraktıktan sonra evden çıkan,  , ağırlık yapması için ceplerini taşlarla doldurup kendisini ouse nehri'nin derin sularına bırakan ve böylece boğularak ölen virginia woolf. 
"benim lisanımın konuşulduğu dünya, bana göre mahvolduktan ve manevi yurdum avrupa'nın kendisini yok etmesinden sonra, hayatımı yeni baştan kurmayı daha fazla isteyebileceğim bir yer yoktu," diye bir not düştüğü bir intihar mektubu bırakıp elleriyle hazırladığı bir zehir karışımını eşiyle birlikte içip, bu zalım dünyayı terkeden stefan zweig.
nazi zulmünden kaçıp sığındığı fransa'nın nazi işgaline uğraması üzerine ispanya'ya geçmeye çalışan ama ruhen zaten iyice harap olmuşken bir de son anda sınır kapısının kapatılışıyla artık intihardan başka bir çıkış bulamayan walter banjamin.
intihar edebileceği korkusuyla karısının evlerinin bodrumuna kilitlediği silahları bulup bir çifteliyi şakağına dayayarak hayatına son veren ernest hemingway. (emest hemingway, babası ve oğlu; üç kuşak intihar ettiler.)
hap almak isterken kutu kapağını yutup boğulan tennessee williams.
bir çamaşırhane kamyonunun ezmesi neticesinde hayatını kaybeden roland barthes.
kafasını fırına sokarak hayat mesaisine son veren sylvia plath ..

*fotoğraf:  simone de beauvoir sartre'ın mezarına çiçek bırakırken